İYİLİĞİ EMRETMEK-KÖTÜLÜĞÜ NEHYETMEK
كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ:
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyilikle emreder, kötülükten nehyedersiniz.” (ÂLİ-İMRAN SURESİ – 110. AYET)
İnsanlar içinde sadece peygamberler (günah işlemekten) korunmuşlardır. Zira Cenâb-ı Hakk onları İsmet (günah işlememe) özelliği ile yaratmıştır. Bu nedenle peygamberler haricindeki bütün insanlar güzel fiillerde bulunmanın yanında günah işleme ve hata yapma özelliğine sahiptirler. Yüce dinimiz İslâm yasak olan fiilleri (günah) açıkça bildirmiş ve müminlere bu davranış ve alışkanlıklardan uzak durmalarını emretmiştir. Kişi bu emirlere uyduğu takdirde kendisini kurtaracak ve Allah’ın sevgili kulları arasına girecektir. Ancak Müslüman’ın vazifesi sadece yasak fiillerden kaçınmakla bitmez. Onun bir diğer görevi de, Allah’ın haram kıldığı amelleri işleyen kardeşlerini bu davranış ve alışkanlıklardan vazgeçirmeye çalışmaktır. Biz buna “EMR-İ Bİ’L MA’RUF VE NEHY-İ ANİ’L-MÜNKER” diyoruz ki Cenâb-ı Allah yüce kitabında Müslümanlar için bunun bir vazife olduğunu şu ayetlerle bildirmektedir:
كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ:
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyilikle emreder, kötülükten nehyedersiniz.” (ÂLİ-İMRAN SURESİ – 110. AYET)
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ:
“İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin dostudurlar, iyilikle emrederler, kötülükten sakındırırlar.” (TEVBE SURESİ – 71. AYET)
Hz Peygamber (SAV) de bu hususu şu sözüyle ifade eder:
مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِلِسَانِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِقَلْبِهِ وَذَلِكَ أضْعَفُ اْلإِيـمَانِ:
“Sizden bir kimse çirkin bir iş görürse onu eliyle değiştirsin (düzeltsin); eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalben nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”
Her insan dünyada bir gaye uğruna yaşar. Müslüman’ın gayesi de cemiyeti İslâm ahlâkı çerçevesinde yaşatmaya çalışmak, toplumun her türlü meselesiyle ilgilenmek, bu konuda kendisini sorumlu ve vazifeli görmektir. Böyle olunca mümin sadece kendisini kurtarmakla iktifa edemez, cemiyetin de kurtulması huzur ve sükûna kavuşması için gayret sarf eder; doğru yapılanları destekler, yanlışlıkları ise usulü dairesince ıslaha çalışır. Zira toplumu tehdit eden felaketler eninde sonunda kendisini bu felaketten uzak tuttuğunu sananlara da bir şekilde dokunacaktır. Gemi battığı zaman sadece geminin altını oyanlar değil, bu iş ile ilgisi olmayanlar yahut yapılanlara seyirci kalanlar da helak olmakla karşı karşıya kalacaktır.
Hz. Peygamber (SAV), bu hususu şu şekilde dile getirir:
“Beni İsrail arasında bozgunculuk şöyle başladı. Onlardan biri günah işleyen bir adama rastladığı zaman: “Be adam Allah’tan kork, yapmakta olduğun işi bırak; zira o iş sana helal değildir.” Der. Ertesi gün yine o adama aynı halde rastlar. Bununla beraber; o adamla yiyip içmekten ve onunla düşüp kalkmaktan çekinmezdi. Sonra:
لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُودَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ:كَانُواْ لاَ يَتَنَاهَوْنَ عَن مُّنكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ مَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ:
“İsrail oğulları içinde kâfir olanlar, isyanları ve hududu aşmaları yüzünden, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lanetlendiler. Onlar yaptıkları günahlardan birbirini men etmeye uğraşmazlardı.” (MAİDE SURESİ – 78/79. AYETLER)
Ayetini okudu. Arkasından şöyle dedi: “Ya marufu emir ve münkerden nehyeder, zalimi zulmetmekten men eder, onu hakka çevirir, hak üzerinde durursunuz yahut Allah kalplerinizi birbirine benzetir de sonra sizi de Beni İsrail’i lanetlediği gibi lanetler.”
İnsanlara iyiyi tavsiye ve onları kötülüklerden alıkoyma noktasında örneğimiz Hz Peygamber (SAV)’dir. Onun kötülüklerden sakındırmadaki ilk prensibi, hata yapan kişinin yüzüne vurmadan onun yanlışını düzeltme yoluna gitmesidir. Allah Rasülü (SAV), bir kişide gördüğü davranışı düzeltirken, o insanın şahsiyetini incitmemeye özen gösterir, hatasını yüzüne vurmak ve onu teşhir ederek mahcup etmekten sakınırdı. Böyle durumda ya umumi bir tarzda konuşarak: “Bazıları neden böyle yapıyor?” diye uyarır veya hoşnutsuzluğunu gösteren bir tavır sergilerdi.
Allah Rasülü (SAV)’in bu konudaki ikinci prensibi ise, muhatabını tatlı dille ve yumuşak sözle uyarmasıdır. Hz Peygamber (SAV), muhataplarına daima tatlı dil ile muamele etmiştir. Zira emredici nitelikte ve küçük düşürücü bir şekilde yapılan hatırlatmanın müspet bir tesir icra etmesi bir yana, ters yönde bir faaliyete meydan vermesi mümkündür. Nitekim Cenâb-ı Allah’ın, peygamberleri olan Hz Musa (AS) ile Hz Harun (AS)’ı dine davet için Firavun’a gönderdiğinde onlara:
فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَّيِّناً لَّعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَى:
“O’na yumuşak sözle söyleyiniz. Belki hatırlar veya korkar.”
(TÂ-HÂ SURESİ – 44. AYET)
Demesi muhataba karşı nasıl davranılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Yaşadığımız toplumda tasvip etmemiz mümkün olmayan birçok davranışa şahit olduğumuz bir gerçektir. Bizlere düşen evvela bu davranışlardan kendimizi korumak, daha sonra da yanlış davranış ve alışkanlık içinde olan insanları bu hallerinden vazgeçirmeye çalışmaktır. Bu konuda da örnek modelimiz ve rehberimiz tabii ki yine Hz Peygamber (SAV)’dir. Şayet bizler Allah Rasülü (SAV)’in bu konudaki metot ve prensiplerine uygun olarak kötüler ve kötülüklerle mücadele etme yolunda gayret gösterirsek, onun başardığı gibi ideal bir toplum meydana getirme gayretlerimizde başarılı olabiliriz.
KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ