• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











İslam'da Zorluk ve Aşırılık Yoktur

İSLAM’DA ZORLUK VE AŞIRILIK YOKTUR

 

يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ:

 

     “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez.” ( BAKARA SURESİ – 185. AYET)

     Bugünkü sohbetimizde zorluğun ve aşırılığın dinimizde yeri olmadığını anlatmaya çalışacağız. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

 

هواجتبيكم وماجعل عليكم فىالدين من حرج.

 

     “Allah dinde sizin için hiçbir zorluk kılmamıştır.” Peygamberimiz (SAV) de: “Din kolaydır, onda zorluk ve zorlanmak yoktur. Çünkü Allah Teâlâ; “Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez.” buyurmuş, insanı, yapamayacağı, gücünün yetmeyeceği bir şeyle yükümlü tutmadığını bildirmiştir. Allah, Ramazan ayı orucunu müminlere farz kılmıştır. Ama bu ayda hasta olan veya yolculuk yapan kimselere yedikleri günlerin sayısı kadar daha sonra tutmak üzere, orucu yemeleri ve tutamayacak kadar yaşlı olan kimselere de her gün için bir fidye vermelerinin yeterli olacağını bildirmiş ve sonra da şöyle buyurmuştur:

 

يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ:

 

     “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez.”   ( BAKARA SURESİ – 185. AYET)

     Kişinin güç yetiremeyeceği şeyle yükümlü tutulmadığını gösteren şu örnek ne kadar dikkat çekicidir.

     Ebu Hüreyre (RA) anlatıyor: “Biz bir defa Peygamberimiz (SAV)’in yanında otururken birisi geldi ve:“Ey Allah'ın elçisi, ben öldüm.” dedi. Peygamberimiz (SAV):“Sana ne oldu ki?” diye sordu. Adam:“Ey Allah 'ın elçisi, oruçlu iken eşime yaklaştım.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Hürriyetine kavuşturacak bir köle bulabilir misin?” diye sordu. Adam: “Bulamam.” dedi. Peygamberimiz (SAV): “Öyle ise iki ay peş peşe oruç tutmaya gücün yeter mi?” buyurdu. Adam: “Hayır, gücüm yetmez (hem ben bu felakete oruç yüzünden uğramadım mı?) dedi. Peygamberimiz (SAV): “60 yoksulu da doyuramaz mısın?” diye sordu. Adam: “Hayır, doyuramam.” dedi ve Peygamberimiz (SAV)’in yanında durdu. Biz de ne olacağını beklerken, Peygamberimiz (SAV)’e içi hurma dolu bir zembil getirildi. Peygamberimiz (SAV): “Hani adam nerededir?” buyurdu. Adam: “Buradayım.” diye ayağa kalktı. Peygamberimiz (SAV): “Bu hurmayı al, yoksullara sadaka olarak dağıt.” buyurdu. Adam: “Benden fakir bir yoksula mı vereceğim ey Allah'ın elçisi. Allah’a yemin ederim ki, Medine’nin kara taşlı iki tarafında benim ailemden daha fakir bir aile yoktur.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV), mübarek dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra da adama: “Haydi, bu hurmayı al ailene yedir.” buyurdu.

     Buhârî ve Müslim'in rivayet ettikleri olay, dinde zorluk olmadığını gayet açık bir şekilde göstermektedir. Oruç tutmaya niyet eden bu kişi cinsî ilişkide bulunmak suretiyle dinen suç sayılır bir iş yapmıştır. Ceza olarak köleyi azat edip hürriyetine kavuşturması kendisine söylenmiş, ekonomik durumunun buna müsait olmadığı için yapamayacağını; öyle ise iki ay aralıksız oruç tutması söylenmiş, buna da güç yetiremeyeceğini; altmış yoksulu doyurması istenince de fakir olduğu için bunu da yapamayacağını ifade etmiştir. Âlemlere rahmet olan o yüce Peygamber, adamın beyanıyla yetinmiş, söylediklerinin doğruluğunu araştırma ihtiyacı duymamıştır. En ilginç tarafı da, tam o esnada Peygamberimiz (SAV)’e ikram edilen bir sepet hurmayı, Peygamberimiz (SAV): “Hiç olmazsa bu hurmayı al, bozduğun oruca keffaret olmak üzere Medine’deki yoksullara dağıt.” deyince, adam: “Medine’de benden daha fakiri yok, izin ver de bu hurmayı eve götüreyim çoluk çocuğumla yiyeyim” demiş, Peygamberimiz (SAV): “Hadi öyle yap” deyip, hurmayı kendisine vererek konuyu kapatmıştır.

     Bu olayda ayrıca din âlimlerine bir uyarı da var. Din hakkında soru soranlara ve dini öğrenmek isteyenlere güler yüzlü olmaları ve dine ısındırmaları öğretiliyor. Peygamberimiz (SAV)’in gülerek:“Bu hurmayı götür ailene yedir.” buyurması, en yüksek bir fazilet örneğidir. Peygamberimiz (SAV)’in şu uyarısı hiçbir vakit unutulmamalıdır. Ebu Hüreyre (RA) anlatıyor:

     “Bir bedevî mescide girdi ve su dökündü. İnsanlar onu linç etmek için başına üşüştüler. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “Onu bırakınız. Oraya bir kova su dökerek temizleyiniz. Çünkü siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, güçleştirici olarak gönderilmediniz.” buyurdu. Sonra da bedevîyi yanına çağırarak kendisine: “Bu mescitler ne su dökünmek ne de başka pislik -büyük abdest- için yapı1mamıştır. Bunlar, Allah’ı anmak, namaz kılmak ve Kur’an okumak için yapılmıştır.” diye güzel güzel nasihat etti.”

     Evet dinde, dinî hükümlerin yerine getirilmesinde zorluk yoktur. Namazda ayakta durmak (kıyam) farzdır, gereklidir. Ancak ayakta duramayacak olan kimse oturarak namazını kılar. Ayakta duracağım diye kendisini zorlamasına gerek yoktur. Oturarak namaz kılamayacak olan kimse yatarak, başı ile rükû ve secdeleri yaparak kılar. Rahatsız olduğunu ve namazı nasıl kılacağını soran kimseye, Peygamberimiz (SAV): “Ayakta kıl, gücün yetmezse oturarak kıl, ona da gücün yetmezse yan yatarak kıl.” buyurmuştur.

     Ebu Hüreyre (RA) anlatıyor: “Peygamberimiz (SAV), (Hac’da), iki oğlunun arasında onlara dayanarak zorlukla yürüyen bir yaşlıya rastlayarak sordu: “Buna ne oldu?” Oğulları: “Ey Allah’ın Resulü, yaya Kâbe’ye gitmeyi adamıştı.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “Bin ey ihtiyar. Zira Allah bu şekilde kendine eziyet ederek yapacağın ibadetten müstağnidir.” buyurdu.

     Rivayete göre İbni Abbas (RA) şöyle demiştir: “Peygamber efendimiz (SAV) arkadaşları ile konuşurken ayakta duran bir adam gördü ve kim olduğunu sordu. Ebu İsrail’dir, güneşte durmayı, oturmamayı, gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve oruç tutmayı adamıştır.” dediler. Peygamberimiz (SAV): “Ona söyleyiniz konuşsun, gölgelensin, otursun, ama orucunu tamamlasın.” buyurdu.

     Dinimizde zorluk olmadığı gibi aşırılık da yoktur. Aşırılığı koyu dindarlık sananlar yanılmışlardır. Peygamberimiz (SAV): “Din işlerinde aşırı gidenler yok olmuştur.” buyurmuş ve bu sözü üç defa tekrarlamıştır. Bir başka hadis-i şerif de: “Dinde aşırı gitmekten sakının, sizden öncekiler dindeki aşırılıkları yüzünden helak olmuşlardır.” buyurmuştur.

     Peygamberimiz (SAV), ashabında gördüğü hiçbir aşırılığı onaylamamış ve daima uyarmıştır. Bununla ilgili olarak Enes (RA) şu olayı anlatmaktadır: “Peygamberimiz (SAV)bir defa mescide girdi, iki direk arasına gerilmiş bir ip gördü. “Bu ip nedir?” diye sordu. Ashap: “Zeynep’indir. Yorulduğu zaman ona tutunur.” dediler. Peygamberimiz (SAV): “O ipi çözünüz. Sizin her hangi biriniz istekli olduğu sürece namaz kılsın. Yorulunca da yatsın ve uyusun (öyle zorlanarak ibadet yapılmaz).” buyurdu.

     Enes İbni Malik (RA) anlatıyor: “Bir defa Ashap’tan üç kişi (Ali b. Ebî Talip, Abdullah b. Amr b. As ve Osman İbni Maz’un), Peygamberimiz (SAV)’in gizli ibadetini sormak ve öğrenmek üzere Peygamberimiz (SAV)’in hanımlarının evlerine gelirler (ve Peygamberimiz (SAV)’in saygı değer eşlerinden sorarlar.) Bunlara Peygamberimiz (SAV)’in evde yaptıkları ibadetleri anlatınca güya bunu azımsarlar ve kendi kendilerine, “Biz nerde Peygamber nerde? Hiç şüphe yok ki, Allah Peygamberinin geçmiş olan ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan bütün günahlarını mağfiret buyurmuştur.” derler. Sonra da şu karara varırlar: İçlerinden birisi: “Ben geceleri devamlı ibadet edeceğim.” Diğeri: “Ben de devamlı oruç tutacağım.” Üçüncüsü de: “Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, evlenmeyeceğim.” der. Onlar böyle söylerken Peygamberimiz (SAV),bunların yanına geldi ve: “Siz şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz değil mi? Fakat şunu iyi biliniz ki: Ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve günahlardan en çok korunanınızım. Bununla beraber bazen oruç tutarım bazen tutmam. Gecenin bir kısmında kalkar namaz kılarım; bir kısmında yatar uyurum. Kadınlarla da evlenirim. İşte benim sünnetim budur. Her kim benim bu yolumdan gitmez de ondan yüz çevirirse benden değildir.” buyurdu.”

     Peygamberimiz (SAV),kendi sünnetinin orta yol olduğunu, bu orta yolu izlemeyenlerin onun sünnetinden ayrılmış olacaklarını bildiriyor. Peygamberimiz (SAV)’in sünnetine son derece bağlı olan Ashab-ı kiram da aşırılığı hoş görmemişlerdir. Bunun da pek çok örnekleri vardır. Bir tanesini nakletmemiz yeterli olacaktır. Ebû Cuhfe (RA) anlatıyor: “Peygamberimiz (SAV) Ashap’tan Selman ile Ebû’d-Derdâ’yı kardeş yapmıştı. Bir defa Selman Ebû’d-Derdâ’yı ziyarete gitti. Ebû’d-Derdâ’nın eşini eski elbise içerisinde gördü. Ebû’d-Derdâ da varlıklı birisi idi. Selman, kardeşinin eşine: “Bu hal nedir, niye böyle eski elbiseler giyiyorsun?” diye sordu. Ebû’d-Derdâ’nın eşi: “Kardeşin Ebû’d-Derdâ’nın dünya ile bir işi yok.” diye cevap verdi. Daha sonra Ebû’d-Derdâ geldi. Kardeşi Selman için yemek hazırladı ve:“Ben oruçluyum, siz buyurun, dedi. Selman:“(Vallah bu orucu bozacaksın) sen yemezsen ben de yemeyeceğim.” dedi. Olayı nakleden Ebû Cuhfe diyor ki: “Ebû'd-Derdâ da orucunu bozup misafiriyle yedi. Akşam olunca yattılar. Ebû’d-Derdâ daha yeni yatmışlardı ki ibadete hazırlandı. Selman ona: “Uyu” dedi. Ebû’d-Derdâ uyudu. Bir müddet sonra kalkacak oldu. Selman yine: “Uyu” dedi. Gecenin sonu olunca Selman Ebû’d-Derdâ'ya: “Şimdi kalk” dedi ve her ikisi de kalkıp birlikte namaz kıldılar. Sonra Selman, kardeşi Ebu’d-Derdâ’ya şöyle dedi: “Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır. Nefsinin hakkı vardır. Ailenin hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver.” Ebû'd-Derdâ bu olayı gidip Peygamberimiz (SAV)’e anlattı. Peygamberimiz (SAV): “Selman doğru söylemiştir.” buyurdu.

     Bu konuda başka bir hadis-i şerif te şöyledir: Abdullah b. Amr b. As (RA) şöyle demiştir: “Ben bütün sene oruç tutuyor, her gece Kur’an okuyordum. Beni Peygamberimiz (SAV)’e anlattılar, bana haber gönderdi ve yanına gittim. Bana: “Ben senin bütün sene oruç tutar olduğunu ve her gece Kur’an okuduğunu haber almadım mı sanıyorsun?” buyurdu. Ben: “Evet ey Allah'ın Peygamberi, haber aldığın gibi öyle yapıyorum. Ancak, bununla sadece hayır murat ediyorum.” dedim. Peygamberimiz (SAV): “Fakat eşinin, senin üzerinde hakkı vardır, misafirlerinin senin üzerinde hakkı vardır, vücudunun da senin üzerinde hakkı vardır. Sen Allah’ın Peygamberi Hz. Davud’un orucunu tut. Çünkü O, insanların en çok ibadet edeniydi.” buyurdu. Ben: “Ey Allah'ın Peygamberi, Davut (AS)’ın orucu nasıldı?” diye sordum. Peygamberimiz (SAV):  “Davut (AS),bir gün oruç tutar, bir gün yerdi. Bir de her ay Kur’an’ı hatmet.” buyurdu. Ben: “Ey Allah'ın Peygamberi, benim bundan daha fazlasına gücüm yeter.” dedim. Peygamberimiz (SAV): “O halde her yirmi günde bir Kur’an’ı hatmeyle.” buyurdu. Ben: “Ey Allah'ın Peygamberi, benim bundan daha fazlasına gücüm yeter.” dedim. Peygamberimiz (SAV): “Madem öyle, onu her hafta hatmeyle. Ama bundan öteye de geçme. Çünkü eşinin, senin üzerinde hakkı vardır, misafirlerinin de senin üzerinde hakkı vardır. Vücudunun da senin üzerinde hakkı vardır.” buyurdu. Abdullah diyor ki: “Ben ibadet isteğinde şiddet gösterdim, bana şiddet gösterildi. Peygamberimiz (SAV)bana: “Sen bilemezsin, belki ömrün uzun olur (o zaman da bu söylediklerini yapamazsın) buyurdu. Sonuçta Peygamberimiz (SAV)’in dediğine geldim, keşke Peygamberimiz (SAV)’in gösterdiği kolaylığı kabul etseydim.”

     Bu hadis-i şerifler bize iki gerçeği öğretiyor:

     BİRİNCİSİ: İbadetlerde aslolan kolaylık ve itidaldir, aşırılık makbul değildir. Çünkü ibadetteki aşırılık, diğer görevlerin yerine getirilmesine manidir. Hadis-i şerifler, sıkıcı bir züht hayatı yaşamaktan bizi men ediyor. Peygamberimiz (SAV), insanı yormayacak, usandırmayacak ve neşesini azaltmayacak şekilde ibadet edilmesini tavsiye ediyor ve kendisini örnek veriyor. “Doğru olan budur, benim yaptığımdır. Bana uymazsanız benden uzaklaşmış olursunuz.” diyor.

     Dindeki aşırılığın makbul olmadığı konusunda Peygamberimiz (SAV)’in çok uyarıları var. Hatta bazı kimselerin çok ibadet etmeleriyle Peygamberimiz (SAV)’e takdim edilmelerinden Peygamberimiz (SAV)’in hoşlanmadığı görülüyor. Peygamberimiz (SAV), yanında bir kadın otururken Hz. Aişe (RA)’ın yanına girdi ve sordu: “Bu kadın kimdir?” Hz. Aişe (RA): “Filan kadındır.” dedi ve kıldığı nafile namazlarını uzun uzun anlatmaya başladı. Peygamberimiz (SAV): “Uzatma, gücünüzün yettiğini yapın. Allah’a yemin ederim ki, siz usanmadıkça Allah usanmaz. (Yani sizin gücünüzü kat kat aşacak şekilde dahi yapacağınız ibadetleri Allah kabul eder; fakat hiçbir zaman işinizi gücünüzü bırakıp, bütün vaktinizi ibadete ayırmanızı istemez.) O'nun en sevdiği ibadet az da olsa devamlı olan ibadettir.” buyurdu.

     İKİNCİSİ: Müslüman’ın görevleri sadece namaz kılmak, oruç tutmak ve Kur’an okumaktan ibaret değildir. Bundan başka, kendisine, ailesine, çocuklarına, komşularına, toplumuna ve milletine karşı görevleri de vardır. Bu görevlerini ihmal ederek, sadece nafile ibadetle meşgul olması, makbul değildir. Nafile ibadetler, diğer görevlerin yapılmasına engel olmamalıdır. İşte Peygamberimiz (SAV)’in bir başka tavsiyesi: “Bu din çok kolaydır. Bir kimse ibadetlerim eksik olmasın diye din hususunda kendisini zorlarsa din ona galebe çalar, üstün gelir. Şu halde orta yolu izleyin. Size müjde olsun. Az da olsa devamlı ibadetle sevap kazanırsınız. Sabah, akşam ve gecenin serin bir vaktinden de yararlanınız.”  

     İbadetlerdeki aşırılık makbul olmadığı gibi, malı harcamadaki aşırılık da makbul değildir. Parayı biriktirip yeri gelince harcamamak veya elinde ve avucundakini saçıp savurmak, israf etmek de bir başka aşırılıktır, makbul değildir. Bunların ikisi de yanlıştır ve İslâm’ın ahlâk anlayışına uygun değildir. Bunda da orta yol izlenmelidir. Bakınız Allah Teâlâ bu konuda ne buyuruyor:

 

وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَاكُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماًمَّحْسُوراً:

 

     “Elini boynuna bağlayıp asma (yani cimri olma), onu büsbütün de açma (yani israf etme) sonra kınanır pişmanlık içinde kalırsın.”  (İSRA SURESİ – 29. AYET)

     Bir başka ayet-i kerime de şöyle:

 

وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوالَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَاماً:

 

     “Bunlar ki, mallarını harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik yaparlar bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.”  (FURKAN SURESİ – 67. AYET)

     Evet, dinimizde zorluk olmadığı gibi gerek ibadetlerde ve gerekse ahlâkî davranışlarda aşırılık yoktur. Çünkü dinimiz itidal dinidir. Bütün davranışlarımızda ölçülü ve mutedil olmayı emreder. Örnek de Peygamberimiz (SAV)’dir.

     Allah hepimizi, bütün davranışlarında Peygamberimiz (SAV)’i örnek alanlardan eylesin. Âmin.                                

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi36
Bugün Toplam771
Toplam Ziyaret5019786
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI