İHLÂS VE RİYA
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُولِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً:
“De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh’ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (KEHF SURESİ – 110. AYET)
Muhammed b. Lebid’den rivayet edilir:
Hz Peygamber (SAV), ashabına ve ümmetine hitaben buyurdular ki: “Sizin müptela olmanızdan korktuklarımın en korkulusu küçük şirk’tir.” Ashap dedi: “Ey Allah’ın Rasülü, küçük şirk nedir?” Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdular: “Riyadır. Şanı yüce olan Allah, kulları amelleriyle mükâfatlandıracağı gün riyakârlara der ki: “Dünyada amellerinizle kendilerine gösteriş yaptıklarınıza gidiniz. Bakınız bakalım, o mürailik yaptıklarınızın yanında kendiniz için bire hayır bulabilecek misiniz?”
İşte amellerin karşılığının verileceği gün, yani kıyamet günü mürailere böyle hitap edilir. Çünkü onların dünyadaki amelleri aldatmaca üzerine kurulmuştur. Onlar o amelleri sırf Allah rızası için değil, diğer insanları aldatmak üzere yapmışlardır. Onun için ahirette de aldatmaca üzerine muamele görürler. Bu konuda Allah şöyle buyuruyor:
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَى الصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً:
“Şüphesiz münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar; hâlbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.”
(NİSA SURESİ – 142. AYET)
Yani Allah onlara hilekârlara yapılacak muameleyi yapar ve onlara şöyle der:
“Kendilerine gösteriş için amel ettiğiniz kişilere gidiniz. Zira benim yanımda sizin amellerinizin sevabı yoktur.”
Allah kıyamet günü mürailere böyle hitap eder. Dünyadaki amellerine karşılık sevap bulunmadığını bildirir. Çünkü o ameller sırf Allah rızası için yapılmamış, bilakis başka insanlara gösteriş için yapılmıştır. Kul ise, ameli sırf Allah rızası için olduğu takdirde sevaba müstahak olabilir. Allah başkasının ortak edildiği ameli kabul etmez. Ona mukabil sevap vermez. Diğer insanlara gösteriş için ibadet eden kul, bu ibadetine Allah’tan başkasını ortak etmiş olmaktadır.
EBU HÜREYRE (RA)’IN RİVAYETİNDE HZ PEYGAMBER (SAV) ŞÖYLE BUYURUYOR:
“Allah şöyle buyuruyor: “Ben, şirkten, yapılan ibadetlerde başkalarının kendisine ortak edilmesinden müstağniyim. Ben, benden başkasının ortak edildiği amelden uzağım. Kim ki işlediği amele benden gayrisini ortak ederse, başka insanlara gösteriş yaparsa, ben o amelin dışındayım.”
Bu hadis, Allah’ın ancak kendi rızası için yapılan amelleri kabul edeceğine delalet eder. Sadece onun rızası için yapılmayan ameller kabul edilmez, ahirette sevabı olmaz. Gösteriş için yapılan bu amelin sahibinin gideceği yer de cehennemdir. Bu konuda Allah şöyle buyuruyor:
مَّن كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاء لِمَن نُّرِيدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلاهَا مَذْمُوماً مَّدْحُوراً:وَمَنْ أَرَادَالآخِرَةَ وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ كَانَ سَعْيُهُم مَّشْكُوراً:كُلاًّ نُّمِدُّ هَـؤُلاء وَهَـؤُلاء مِنْ عَطَاء رَبِّكَ وَمَا كَانَ عَطَاء رَبِّكَ مَحْظُوراً:
18-) “Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.”
19-) “Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.”
20-) “Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından (istediklerini) veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.”
(İSRA SURESİ – 18/19/20. AYETLER)
BU AYETLERDE ŞU HUSUS ÇOK AÇIK OLARAK BELİRTİLİR: Allah’tan başkası için amel işleyenlere ahirette sevap yoktur, varacakları yer de cehennemdir. Sadece Allah rızası için amel işleyenlerin amelleri ise makbuldür. Allah’tan başkası için amel işleyen kişinin bu amelinin karşılığı, zahmet ve sıkıntı çekmiş olmaktan başka bir şey değildir. Bu hususu, Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle ifade ediyor:
Nice oruç tutanlar vardır ki, tuttukları oruçtan kendilerine kalan, sadece açlık ve susuzluktur. Nice namaz kılanlar da vardır ki, kıldıkları namazdan kendilerine kalan, sadece yorgunluk ve uykusuzluktur.”
BU, ŞU DEMEKTİR: Kılınan namaz ve tutulan oruç, Allah rızası için olmazsa sevabı yoktur.
EHL-İ HİKMET’TEN BİR ZAT ŞÖYLE DER:
“Riya ve gösteriş için amel işleyen kişinin hali, para kesesine çakıl taşı doldurup çarşıya çıkan kişinin haline benzer. Onu görenler: “Bu adamın kesesinde ne kadar çok para var.” Derler. Fakat o kesenin, onu görenlerin sarf ettiği bu sözlerden başka sahibine bir faydası yoktur. Zira içindekilerle bir şey satın almak istese, hiçbir şey alamaz. İşte riya ve gösteriş için yapılan ameller de böyledir. Görenlerin: “Ne dindar insan. Ne hayırsever insan.” Demesinden başka kendisine bir faydası yoktur. Ahirette o ameller karşılığında sevap alamazlar. Bu konuda Allah şöyle buyuruyor:
وَقَدِمْنَا إِلَى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاء مَّنثُوراً:
“Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız).” (FURKAN SURESİ – 23. AYET)
Bir defasında adamın biri Hz Peygamber (SAV)’e geldi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasülü! Ben sadaka veriyorum. Bununla Allah’ın rızasını kazanmayı istiyorum. Aynı zamanda insanlar tarafından hakkımda: “Hayırlı insan.” Denmesinden de hoşlanıyorum.” Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُولِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً:
“De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh’ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (KEHF SURESİ – 110. AYET)
HUKEMA’DAN BİR ZAT ŞÖYLE DER:
“Kim ki yedi şeysiz yedi şeyi işlerse, amelinin faydasını göremez:
1-) Ameli korku ile yapar, fakat sakınmazsa. Yani: “Ben Allah’ın azabından korkarım.” Der, fakat günahlardan kaçınmazsa onun bu sözünün kendisine bir faydası yoktur.
2-) Talep etmeden, sadece ümit ederse. Yani: “Ben şanı yüce olan Allah’ın sevabını umuyorum.” Der fakat sevabı kazandıracak Salih amelleri işlemeyi talep etmezse, onun bu sözünün kendisine bir faydası olmaz.
3-) Sadece niyet eder, fakat kastetmezse. Yani: Kalbi ile taatler ve hayırlar işlemeye niyet eder de bunları fiilen yapmayı kastetmezse, onun bu niyetinin kendisine bir faydası olmaz.
4-) Dua eder fakat cehdetmezse. Yani kendisini hayra muvaffak etmesi için Allah’a dua eder fakat hayırlar işlemek hususunda cehdetmez ve gayret göstermezse, onun bu duasının kendisine bir faydası olmaz. Allah’ın kula muvaffakiyet vermesi için kulun hayırlı ameller hususunda cehdedip gayret göstermesi gerekir. Kendisine itaat ve din hususunda gayret gösterenlere ve mücahede edenlere Allah muvaffakiyet verir. Bu konuda Allah şöyle buyuruyor:
وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ:
“Ama bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” (ANKEBUT SURESİ – 69. AYET)
5-) İstiğfar eder fakat nedamet duymazsa. Yani diliyle ESTAĞFİRULLAH der, fakat işlemekte olduğu günahlardan dolayı pişmanlık duymazsa, onun bu istiğfarının kendisine bir faydası olmaz.
6-) Amellerini açıkça yapar, gizlemezse. Yani nefsinin terbiyesi için işlediği amelleri gizlice ve gösterişsizce değil de alenen yaparsa, bu aleniyetin kendisine bir faydası olmaz.
7-) Amellerini ihlâssız yaparsa. Yani, büyük ceht ve gayretlerle ibadet ve taatlerde bulunur, hayırlar işler, Fakat bunları sırf Allah rızası için değil, mürailik için yaparsa, onun bütün bu amellerinin kendisine bir faydası olmaz. Sadece kendi kendini aldatmış olur.
EBU HÜREYRE (RA)’IN RİVAYETİNDE HZ PEYGAMBER (SAV) ŞÖYLE BUYURUYOR:
“Ahir zamanda bir takım insanlar zuhur eder. Dünyalık karşılığında dini ve dini esasları yitirirler. Dilleri şekerden tatlıdır. Kalpleri canavar kalbidir. Allah buyurur ki: “Bana güvenerek mi aldanıyorsunuz yoksa düşüncesizce kendinizi bana karşı cüretli mi sayıyorsunuz? Kendime yemin ederim ki, ben onlara öyle bir musibet göndereceğim ki, içlerinde bulunan akıllı ve hikmet bilir kişileri şaşırtacak.”
EBU SALİH’TEN RİVAYET EDİLİR:
“Bir adam Hz Peygamber (SAV)’e bir adam geldi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasülü! Ben amel işliyorum, bunu gizliyorum. Bu halde bana gurur geliyor. Acaba böle bir amelde bana bir sevap var mıdır?” Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Sana bir gizlilik ecri bir de aleniyet ecri vardır.”
HZ PEYGAMBER (SAV)’İN CEVABININ ANLAMI ŞUDUR: Bir kimse, insanlara gösteriş yapma niyet ve kastına sahip olmadan bir ibadet yapsa veya hayır işlese de, başkaları onun bu ibadetine veya hayrına muttali olarak ona uysa, o kimse için iki ecir vardır. Bunlardan biri, işlediği amele karşılıktır. Diğeri de, görenlerin ona uymasına mukabildir. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Kim ki güzel bir adet ihdas ederse, onun ecri ve kıyamete kadar o güzel adetle amel edenlerin ecri o kimseye aittir. Kim de kötü bir adet ihdas ederse, işlediği bu kötü amelin günahı ve kıyamete kadar onunla amel edenlerin amelinin günahı, o kimseye aittir.”
ŞU HUSUSA İŞARET ETMEKTE FAYDA VAR: Kişi işlemekte olduğu hayırlı amele muttali olanlar bu hususta kendisine tabi olacakları düşüncesiyle gurur duymamalıdır. Aksi halde amelinin zayi olmasından korkulur.
Ebu Habib’in rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Melekler Allah’ın kullarından biri bir kulun amelini alıp yücelere götürürler. Onu büyütürler, tezkiye ederler. Allah’ın dilediği yere kadar onu ulaştırdıklarında Allah, vahiy yoluyla onlara şöyle bildirir: “Siz, benim kulumun amelinin zahiri muhafızlarısınız. Onun amelinin zahirini bilirsiniz. Benim bu kulum amelini sırf benim rızam için yapmadı. Onu cehennemlik yazınız.” Yine melekler başka bir kulun amelini alıp yücelere götürürler. Onu küçümseyip azımsarlar. Allah’ın dilediği mahalle getirdiklerinde Allah vahiy yoluyla onlara şöyle bildirir: “Siz benim kulumun amelinin zahiri muhafızlarısınız, onun amelinin sadece görünüşünü bilirsiniz. Ben ise özünü bilirim. Benim bu kulum, bu amelini sırf benim rızam için yaptı. Onu cennetlik yazınız.”
Bu hadis, ihlâsla, yani Allah rızası için yapılan az bir amelin, ihlâssız yani Allah rızası için yapılmayan çok amelden daha hayırlı olduğuna delalet eder. Zira Allah rızası için yapılan amelleri Allah çoğaltır, kat kat yapar. Bu konuda Allah şöyle buyuruyor:
إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُ أَجْراً عَظِيماً:
“Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Kulun yaptığı iş, eğer bir kötülük ise, onun cezasını adaletle verir.) İyilik olursa onu katlar (kat kat arttırır), kendinden de büyük mükâfat verir.” (NİSA SURESİ – 40. AYET)
Allah rızası için yapılmayan ibadetlerin, hayırların ve iyiliklerin sevabı yoktur. Velev ki çok fazla olsalar. Böyle ibadetlerin sahiplerinin gideceği yer ise cehennemdir.
EBU HÜREYRE (RA)’IN RİVAYETİNDE HZ PEYGAMBER (SAV) ŞÖYLE BUYURUYOR:
“Kıyamet günü olunca Allah, mahlûkatı arasında hükmeder. Her sınıf insan toplulukları gelir. Hesap vermek üzere Allah’ın huzuruna ilk çağrılanlar, Kur’an okuyucular, savaşta ölenler ve mal-mülk sahipleridir. Allah, Kur’an okuyucuya sorar: “Peygamberlerime gönderdiğim esaslar sana bildirilmedi mi? Kur’an esasları öretilmedi mi?” O. Cevap verir: “Evet ya rabbi, bildirildi, öğretildi.” Allah sorar: “Peki, bildirilenle ve öğretilenle ne amel işledin?” O cevap verir: “Onu gece gündüz okudum.” Allah şöyle buyurur: “Yalan söyledin.” Melekler de şöyle der: “Yalan söyledin. Bilakis sen, hakkında: “Filan kişi ne güzel okuyor.” Desinler diye Kur’an okudun ve senin için böyle dendi de.”
Sonra Allah mal-mülk ve servet sahibine sorar: “Sana verdiğim mal ve mülkle ne yaptın?” O cevap verir: “Sıla-i rahim yaptım, sadakalar verdim.” Allah şöyle buyurur: “Yalan söyledin.” Melekler de şöyle der: “Yalan söyledin. Sen Allah için sıla-i rahim yapıp sadakalar vermedin. Bilakis hakkında: “Ne cömert adam, ne iyiliksever adam.” Desinler diye bunları yaptın ve senin için böyle dendi de.”
Daha sonra savaşlarda ölenler Allah’ın huzuruna getirilir. Allah onlara sorar: “Niçin öldürüldün?” O, cevap verir: “Senin yolunda savaştım ve öldürüldüm.” Allah şöyle buyurur: “Yalan söyledin.” Melekler de şöyle derler: “Yalan söyledin. Sen, savaşa Allah rızası için girmedin. Bilakis, hakkında: “Ne cesur adam!” desinler diye girdin ve senin için böyle dendi de.”
Sonra Hz Peygamber (SAV) iki eliyle Ebu Hüreyre (RA)’ın dizine vurarak şöyle buyurdu: “Ey Ebu Hüreyre! İşte kıyamet günü Allah’ın mahlûkatından cehennemin il olarak yakacağı, bu üçüdür.”
Bu haber Muaviye (RA)’a ulaşınca şöyle dedi: “Allah ve Rasülü (SAV) doğru söylediler.” Ve ardından şu ayeti okudu:
مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَالدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لاَ يُبْخَسُونَ:أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ إِلاَّ النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ:
15-) “Kim, (yalnız) dünya hayatını ve zinetini istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar.”
16-) “İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir; yapmakta oldukları şeyler (zaten) bâtıldır.”
(HUD SURESİ – 15/16. AYETLER)
ABDULLAH ANTAKÎ ŞÖYLE DER:
“Yaptığını Allah rızası için değil de mürailik için yapanlar, kıyamet günü bu amellerinin karşılığında sevap talebinde bulunduklarında Allah onlara şöyle hitap eder: “Biz dünyada senin amelinin karşılığını vermedik mi? Sana meclislerde ferahlık vermedik mi? Dünyada baş olmadın mı? Alıp-satmana müsaade etmedik mi? Sen, şöyle şöyle olmadın mı?”
BİR HAKİM’E SORULDU:
“İhlâslı kimdir?” Cevap verdi: “Kötülüklerini gizlediği gibi iyiliklerini de gizleyen kimsedir.”
ZÜNNÛN-U MISRÎ’YE SORULDU:
“Kul, kendisinin Allah’ın has kulları zümresinden olduğunu nasıl bilir?” Şöyle cevap verdi: “Bu, dört şeyle bilinir:
1-) Rahat-koltuk Müslümanlığını terk ederse.
2-) Az-çok demeden, elinde mevcut olan imkânlarıyla muhtaçlara yardım ederse.
3-) Geçici dünyevî makam ve rütbeleri kaybetmiş olmaktan üzüntü duymazsa.
4-) Onun nazarında, övülmekle yerilmenin bir farkı olmazsa.”
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Kıyamet günü insanlardan bir bölük, cennete sevk edilir. Onlar oraya yaklaşıp cennetin kokularını duydukları, köşklerini ve Allah’ın cennet ehli için hazırladığı diğer nimet ve ihtişamları gördükleri anda, kendilerini oraya götürenlere şöyle seslenilir: “Çevirin onları geri! Onların orada nasipleri yoktur.” Bunun üzerine öyle bir hasret ve nedametle geri döndürülürler ki, ne evvelkiler ne de sonrakiler böylesi bir hasret ve nedametle dönmemişlerdir. Bu sırada onlar şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Ne olurdu, evliya kullarına hazırladığın bu nimetleri göstermeden bizi cehenneme koysaydın!” Allah onlara şöyle cevap verir: “Ben bunu size bilhassa kast-ı mahsusla yaptım. Zira siz, yalnız kaldığınız zamanlarda büyüklük ve azamet taslayarak benimle çekişiyor, insanlarla karşılaştığınız anlarda ise onlara mütevazı görünüyordunuz. Böylece kalbinizde mevcut duygunun hilafına, amellerinizle insanlara mürailik ediyordunuz. İnsanlardan korkuyordunuz da benden korkmuyordunuz. Onlara tevazu gösterip şanlarını yüceltiyordunuz da bana tevazu gösterip şanımı yüceltmiyordunuz. Herhangi bir şeyi insanlardan korkunuzdan terk ediyordunuz da benden korkunuza terk etmiyordunuz. Bugün size büyük sevabımı haram kıldığım gibi, azabımın en acıklısını da tattıracağım.”
HZ ALİ (RA) ŞÖYLE DER:
“Mürainin dört alameti vardır:
1-) Yalnız olduğu zamanlarda uyuşuktur. Hayırlı bir amel işleme hususunda şevk duymaz, gayret göstermez.
2-) Diğer insanlarla beraber olduğu zamanlarda neşelidir. Onlara gösteriş yapabileceği için şevk duyar, gayretli olur.
3-) Övüldüğü zaman daha çok iş yapar.
4-) Zemmedilince ameli azaltır.”
ŞAKİK B. İBRAHİM ŞÖYLE DER:
“Amellerin kalesi üçtür. Bu üç şey, bir sur ve kale gibi amelleri korur:
BİRİNCİSİ: Amellerin Allah’tan bir lütuf olduğunu bilmektir. Ta ki ücup ve gurur damarları kırılsın, insan, bir şey yaptım diye kendi kendine böbürlenmesin.
İKİNCİSİ: Amelleri sadece Allah rızası için yapmaktır. Ta ki hevai arzular kırılsın.
ÜÇÜNCÜSÜ: Amellerin ecrini yalnız Allah’tan beklemektir. Ta ki böylece tamah ve riya duyguları kırılsın.”
Amelleri sadece Allah rızası için yapmak, Allah için olan ve O’nun rızasına uygun bulunan bir ameli yapmak, Allah için olmayan ve O’nun rızasına uygun olmayan bir ameli yapmamak demektir. Böylece insan nefsinin isteklerine göre amel etmekten kurtulmuş olur. Nefsin arzularına göre yapılan amel çirkindir, kötüdür ve Allah’ın rızasına uygun değildir. Bu konuda Allah şöyle buyuruyor:
وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ:
“(Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (YUSUF SURESİ – 53. AYET)
Amellerin ecrini yalnız Allah’tan beklemek, amelleri sadece Allah rızası için yapmak ve halkın övmelerine veya kötülemelerine hiç kulak asmamaktır.
EHL-İ HİKMET’TEN BİR ZAT ŞÖYLE DER:
“Amelleri hususunda kişi, koyun çobanından edep öğrenmeli ve onun gibi olmalıdır.” Sordular: “Bu ne demektir?” Şöyle cevap verdi: “Koyun çobanı, sürüsünün yanında namazını kılar. Fakat kıldığı bu namaz sebebiyle koyunlarının kendisini methetmesini beklemez. İşte, ibadetler yapıp hayır-hasenatta bulunanlar da böyle olmalı, insanların kendisine söyleyeceklerine aldırmamalı. İster bir insanın yanında olsun, isterse tenhada olsun, yapacağını sanki kendisinden başka kimse yokmuş gibi yapmalı ve halkın methini asla beklememelidir.”
HAMİD-İ LİFAF ŞÖYLE DER:
“Allah bir kimseyi mahvetmeyi murat ettiği zaman onu üç şeyle cezalandırır:
1-) İlim verir fakat ilmiyle amel etmeyi nasip etmez.
2-) Salihlere arkadaş eder fakat onların hallerine aşina olmaktan alıkoyar, onların kadrini bilemez.
3-) İbadet kapısını açar fakat ihlâs kapısını kapatır.”
Kişinin; âlim olduğu halde ilmiyle amel edememesine, Salihlerle arkadaş olduğu halde onların kadrini anlayamamasına ve ibadet ettiği halde ihlâs sahibi olamamasına sebep, niyetinin bozukluğu ve kalbinin kötülüğüdür. Eğer niyeti dürüst ve sağlam olursa, Allah ona ilmiyle amil olma, ibadeti ihlâsla yapma ve Salihlerin kadrini bilme nimetini, rızık olarak mutlaka verir.
Bir adam Hz Peygamber (SAV)’e geldi ve sordu: “Ey Allah’ın Rasülü! Kurtuluş nerededir? Hangi amel ve hareketler bizi kurtuluşa götürür?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Allah’ı aldatmamaktadır.” Sahabe sordu: “Biz Allah’ı nasıl aldatırız?” Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Amellerinizi Allah’ın emrettiği gibi yapar, fakat bu amellerle Allah’tan başkasının teveccühünü beklerseniz, Allah’ı aldatmış olursunuz. Riyadan sakınınız. Zira şirk, Allah’a ortak koşmaktır. Mürai, kıyamet günü bütün mahlûkatın önünde dört isimle çağrılır: Ey kâfir, Ey facir, Ey zalim, Ey şaşkın.” Daha sonra Hz Peygamber (SAV) şu ayeti okudu:
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَى الصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً:
“Şüphesiz münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar; hâlbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.”
(NİSA SURESİ – 142. AYET)
Kim ki ahirette amelinin mükâfatına kavuşmak isterse, onu sadece Allah rızası için yapsın. Ameline karşılık başkasından herhangi bir teveccühü asla beklemesin. Sonra da Allah için yaptığı bu güzel ameli hemen unutsun. Zira olabilir ki, bu güzel amel yüzünden kendisine ücup ve gurur gelir de onun sevabının iptaline sebep olur.
EBU BEKİR VASITÎ ŞÖYLE DER:
“İbadetleri riyadan korumak, işlemekten daha güçtür. Zira onlar zora gelmeyen ve çabucak kırılıveren cama benzerler. Tıpkı zora gelen bir camın kırılıvermesi gibi, r,ya karışan bir ibadet te, ibadet olmaktan çıkıverir. Demek ki riya denen şey, ibadeti kırmakta yani onu ibadet olmaktan çıkarmaktadır. Ücup ta böyledir. O da girdiği ibadeti ibadet olmaktan çıkarır. Kişi bir amel işleyeceği zaman ona riya girmesinden korkarsa, kalbinden riyayı çıkarmak mümkün olduğu takdirde bütün gücüyle gayret sarf edip onu def etmelidir. Riyayı def etmek mümkün olmadığı takdirde ameli yine işlemeli, riya korkusuyla asla terk etmemeli ve sonra Allah’a tevbe-istiğfarda bulunmalıdır. Böylece umulur ki Allah onu başka bir amelde ihlâsa muvaffak kılar.”
KAYNAK : GAFLETTEN KURTULUŞ – EBU’L LEYS SEMERKANDÎ
TERCÜME : YAMAN ARIKAN