HELAL YEMENİN ÖNEMİ ve FAYDALARI
يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُواْ مِمَّا فِي الأَرْضِ حَلاَلاً طَيِّباً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ:إِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاء وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ:
“Ey insanlar! Yerdeki şeylerden helal ve temiz olmak şartıyla yiyin. Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o hakikaten apaçık bir düşmandır. O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmeyeceğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (BAKARA SURESİ – 168/169. AYETLER)
Allah, yarattığı canlıları birbirinden farklı özelliklerle yaratmış ve durumlarına göre mükellefiyetler yüklemiştir. Şöyle ki; meleklerde akıl var fakat nefis yoktur. Onlarda yeme-içme ihtiyacı da yoktur. Akıllı olmaları itibarıyla bir takım vazifeler ve ibadetlerle de mükellef bulunmaktadırlar. Hayvanlarda nefis vardır ama akıl mevcut değildir. Nefis bulunduğu için onlarda cinsiyet farkı bulunmaktadır. Akıl bulunmadığından dolayı hayvanlarda hiçbir sorumluluk yoktur. İnsanda hem akıl hem de nefis vardır. Cinsiyet farkı, yeme-içme ihtiyacı vardır. Akıl bulunması itibarıyla insanda ibadet mükellefiyeti ve sorumluluğu bulunmaktadır. Canlıların hayatlarını devam ettirebilmeleri için yiyip içtikleri şeylere RIZIK denir.
Yeme-içme hayatın gayesi değil, yaşamanın vasıtasıdır. İnsan yemek için değil, yaşamak için yemektedir. Bu ince farkı dikkatten uzak tutmayan mümin, rızık talep ederken, daima helal ve temiz olmasına dikkat edecektir. Önüne gelen her şeyi değil, dinimizce yasak olmayan şeyleri yiyip içecektir. Ehl-i Sünnet itikadına göre, bir insanın rızkını diğer bir şahsın yemesi mümkün değildir. Bir kimse kendisine tahsis edilen rızkı yiyip tüketmeden ölmez. Allah, bir ayette şöyle buyuruyor:
وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَاوَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ:
“Yerde yürüyen hiçbir canlı hariç olmamak üzere rızıkları Allah’ın üstünedir.” (HUD SURESİ – 6. AYET)
Rızkın insana ulaştırılmasının Allah üzerine vacip gibi bir ifade ile açıklanması, kulun Allah’a tevekkül ve itimadını arttırması içindir. Bu vacip, “VACİP ALALLAH” değil, “VACİP ANİLLAH”tır. Yani Allah bunu kendi zatına vacip kılmıştır. Bu durum, Rabbimizin kereminin büyüklüğünü ve lütfunun genişliğini göstermektedir.
Allah öyle bir rezzaktır ki, ana rahmindeki çocuğun, doğduğu zaman emeceği sütü onun doğmasından yaratmakta ve anasının göğsünde içilmeye hazır hale getirmektedir. Deniz içindeki balıkları, karla örtülü dağlardaki canlıları rızıksız bırakmayan Rabbimiz, eşref-i mahlûkat olan insanı yiyeceksiz bırakır mı?
Dinimizin haram kıldığı bir işle kazanç temin eden bir kimseye o işi yapmaması tavsiye edildiği zaman: “Bu kazanç yolunu bırakırsam karnımı doyuramam, evimi evladımı idare edemem.” diyen bir kimsenin imanı tam değil, Rezzak olan Allah’a güveni tam değildir. Peygamberimiz (SAV),bizleri bu konuda şöyle uyarıyor:
عن حذيفة رضي الله عنه قال:قام النبي(صعلم)فدعاالناس فقال:هلموآإلي فأقبلوآإليه فجلسوافقال:هذارسول الله رب العالمين جبريل(صعلم)نفث فىروعىانه لاتموت نفس حتىتستكمل رزقهافإن أبطأعليهافاتقواالله وأجملوافىالطلب ولايحملنكم استبطاءالرزق أن تأخذوه بمعصية الله فإن الله لاينال ماعنده إلابطاعته.
Huzeyfe (RA) şöyle anlatıyor: “Peygamberimiz (SAV) ayağa kalktı da: “Bana doğru gelin.” diye halkı huzuruna davet etti. Hemen O’na doğru yöneldiler ve gelip oturdular. Peygamberimiz (SAV),sonra şöyle buyurdu: “Rabbül Alemin’in elçisi bulunan Cebrail (AS) benim kalbime: “Hiçbir canlı rızkını ikmal edip tüketmedikçe ölmez.” hükmünü ilka ve vahyetti. Şayet rızıkta bir gecikme olursa Allah’tan korkun ve rızkınızı talepte güzel hareket edin. Rızkın gecikmesi sizi Allah’a isyan ederek onu kazanma yolu tutmaya sevk etmesin. Şu muhakkak bir şeydir: Allah’ın katında olan şeye ancak ona itaatla erişilir.”
Bu hadisi teyit eden diğer bir hadis te şöyledir:
يآأيهاالناس إن الغني ليس عن كثرة العرض ولكن الغني غنىالنفس وإن الله عزوجل يؤتىعبده ماكتب له من الرزق فأجملوافىالطلب خذواماحل ودعواماحرم.
“Ey insanlar, hiç şüphe yok ki, zenginlik meta ve servet çokluğundan değildir. Fakat hakiki zenginlik, nefsin zenginliği olan gönül tokluğudur. Aziz ve celil olan Allah kuluna, onun için takdir olunan rızkı muhakkak verir. O halde rızkı talepte güzel hareket edin, helal olanı alın, haram olanı terk edin.”
İnsan, yiyeceklerini tozdan topraktan, mikroplardan uzak tutmaya hassasiyet gösterdiği gibi, şüpheli şeylerden sakınmakta da azami dikkat göstermelidir. Bu iş, tesadüflere bırakılmamalı ve ihmal edilmemelidir. Haram lokmanın ahiretteki sorumluluğunu bilen bir mümin, lazım gelen araştırmayı yapmalı, ilmine güvenilen kimselerden yiyecek ve içeceklerin haram ve mekruhlarını öğrenmelidir.
Bu mükellefiyeti, Peygamberimiz (SAV), şöyle hatırlatır:
عن أنس ابن مالك رضي الله عنه عن النبي(صعلم)قال:طلب الحلال واجب علىكل مسلم.
Enes b. Malik (RA)’ın rivayetinde, Peygamberimiz (SAV), şöyle buyuruyor: “Helali talep etmek ve gerekli araştırmayı yapmak, her Müslüman’ın üzerine vaciptir.”
Allah’ın, kullarına taksim ve tahsis ettiği rızkı bizim elde etmeye çalıştığımız gibi, rızık ta sahibini arar. İster yiyecek ve içecek, ister giyecek çeşidinden olsun rızık, sahibine nasip olacak zamanı bekler. Koyun kuzusunu, kuzu anasını nasıl arar ve bulursa, rızık ta merzuka ulaşmayı ister. Bu durumu Peygamberimiz (SAV) şöyle açıklar:
إن الرزق ليطلب العبدكمايطلبه أجله.
“Kişinin eceli sahibini araştırdığı gibi, rızık ta kulu arayıp bulmak ister.”
Peygamberimiz (SAV)’in mübarek ağzından sadır olan bu teminat, kişinin inancını ve tevekkülünü arttırır. Böyle bir inanç ve teslimiyetten uzaklaşmış bulunan şahıslar, helal-haram araştırması yapmadan, eline geçeni cebine, önüne konulanı midesine indirir. Peygamberimiz (SAV), bu konuda bizleri şöyle uyarıyor:
والذىنفسىبيده لأن يأخذأحدكم حبله فيذهب به إلىالجبل فيحتطب ثم يأتىبه فيحمله علىظهره فيأكل خيرله من أن يسأل الناس ولأيأخذترابافيجعله فىفيه خيرله من أن يجعل فىفيه ماحرم الله عليه.
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, birinizin ipini alıp dağa gitmesi, odun toplaması, sonra onu sırtına alıp getirmesi ve satıp bedelini yemesi, halktan dilenmesinden hayırlıdır. Yerden toprak alıp ağzına koyması, Allah’ın haram kıldığı şeyi ağzına koymasından yemesinden, o kimse için daha hayırlıdır.”
Haramdan sakınmada ne derece hassas davranmamız gerektiği hususunda bir örnek nakledelim:
Sıddıklar zümresinin serdarı bulunan Hz Ebu Bekir (RA), kölesiyle bir anlaşma yapmıştı. Köle, kendi satış bedelini taksit taksit ödeyecek ve aralarında tespit edilen miktar tamam olunca hürriyetine kavuşacaktı. Kitabet Muamelesi denilen bu anlaşma gereğince, köle her gün taksidini getiriyordu. Bir gün de bir tabak hurma getirmişti. Hz Sıddık (RA), çanaktan bir hurma alıp yemişti. Bu sırada köle: “Efendim, bu hurmanın nereden geldiğini biliyor musunuz?” demişti. Hz Ebu Bekir (RA) durdu ve sordu: “Nereden?” Köle: “Birine fal bakmıştım. Bu işten pek anlamam amma, bir şeyler söylemiştim. O kimse de bana bu hurmayı verdi. Ben de günlük taksidimi ödemek üzere size getirdim.” dedi. Hz Ebu Bekir (RA) hemen dışarı çıktı, parmağını boğazına soktu ve öğüre öğüre midesini boşalttı. Daha sonra: “Ya Rabbi, bilgim haricinde mideme giden bu hurmadan içimde bir şey kaldıysa, ahiret hayatında beni bundan dolayı muaheze etme.” diyerek gözyaşları içinde dua etti.
Saadet asrının insanları, haramdan ve şüpheli lokmadan şiddetle uzak duruyorlardı. O zamandan bu asra kadar geçen yıllar, insanların itikatlarını o kadar aşındırdı ki, “Haram-helal ver Allah’ım, senin kulun yer Allah’ım” sözü günümüz insanlarından bir kısmının felsefesi haline geldi. Tek düşüncesi, midesi ve kesesi olan insanlar, zenginleşme hevesiyle, İslam dininin yasakladığı şeylere fasit tevillerle cevaz biçmekte, haram yemekte ve içmektedirler. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
وعن أبىهريرة رضي الله عنه أن رسول الله(صعلم)قال:يأتىعلىالناس زمان لايبالىالمرءمآأخذ:أمن الحلال أم من الحرام.
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kişi tuttuğu kazanç yoluna aldırış etmeyecek, helalden mi haramdan mı demeyecektir.”
Haramdan sakınmak, felaha sebep olur. Dinimizin yasakladığı şeyleri yiyip içenler, ahirette sorumlu oldukları gibi, dünyada da birçok zararlara uğrarlar.
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
روي عن ابن عمررضي الله عنهماقال:من اشترىثوبابعشرة دراهم وفيه درهم من حرام لم يقبل الله عزوجل له صلاة مادام عليه قال:ثم أدخل أصبعيه فىأذنيه ثم قال:صمتاإن لم يكن النبي(صعلم)سمعته يقوله.
İbni Ömer (RA) rivayet ediyor: “Bir kimse on dirheme bir elbise satın alsa ve onun içinde bir dirhem haram para bulunsa, Aziz ve Celil olan Allah, o elbise bu kimsenin üzerinde bulunduğu müddetçe onun hiçbir namazını kabul etmez.” Peygamberimiz (SAV) bunları söyledikten sonra iki parmağını iki kulağı içine sokarak şöyle devam etti: “Peygamber (SAV)’i böyle söylerken işitmediysem, ey kulaklarım sağır olun.” demiştir.
Haramla kirlenmiş ve mülevves bir hale gelmiş bir ağızla yapılan duaları Allah’ın kabul etmeyeceğini Peygamberimiz (SAV) şöyle haber veriyor:
عن أبىهريرة رضي الله عنه قال:قال رسول الله(صعلم)إن الله طيب لايقبل الله إلاطيباإأن الله أمرالمؤمنين بمآأمربه المرسلين فقال:يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاً إِنِّي بِمَاتَعْمَلُونَ عَلِيمٌ:وقال:يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ:ثم ذكرالرجل يطيل السفرأشعث أغبريمديديه إلىالسمآء:يارب يارب يارب ومطعمه حرام ومشربه حرام وملبسه حرام وغذي بالحرام فأنىيشتجاب لذالك.
Ebu Hüreyre (RA) rivayet ediyor: “Allah, noksanlıktan münezzehtir ve ancak temiz ve ihlâsla yapılmış olanı kabul eder. Allah müminleri Peygambere emrettiği şeyle memur etmiş de şöyle buyurmuştur: “Ey Rasüller! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin, güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben, ne yaparsanız hakkıyla bilenim.” (MÜ’MİNUN SURESİ – 51. AYET) Ve diğer bir ayette de: “Ey İman Edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin madden ve manen en temiz olanlarından yiyin.” (BAKARA SURESİ – 172. AYET) buyurdu. Sonra bir adamın halini misal olarak dile getirdi: Uzun sefere çıkar, saçları dağılır, yüzü ve üstü tozlanır. Ellerini uzatıp: “Ya Rabbi, Ya Rabbi” diye dua eder. Yediği haram, içtiği haramdır ve haram ile gıdalanmış, karnını doyurmuştur. Bunun duası nereden ve nasıl kabul olunacak.”
Bakara suresinin 168. ayeti, Peygamberimiz (SAV)’in huzurunda okunmuştu. Aşere-i Mübeşşere’den olan Sa’d b. Ebi Vakkas (RA) ayağa kalkarak: “Ey Allah’ın Rasülü! Beni duası kabul edilen kullardan kılması için Allah’a dua ediver.” dedi. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdu: “Ey Sa’d, yediğinin helal ve temiz yap, duası müstecap kullardan olursun. Muhammed’in (SAV) canı kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki bir kul, bir lokma haramı midesine atacak olursa, kırk gün hiçbir ameli kabul olunmaz. Herhangi bir kulun eti haramdan aldığı gıda ile gelişmiş olursa ateş onu arıtmaya daha layıktır.”
Bu hadis-i şerifte dikkat çekici iki husus var. BİRİNCİSİ: “Hiçbir amelinin kabul olunmayacağı” ifadesidir. İKİNCİSİ: Amellerin kabul olunmaması kırk günlük bir zamana bağlanmıştır.
Şöyle ki: İnsan vücudunun dokularını meydana getiren hücrelerin kırk günlük bir müddeti vardır. Bir hücre, üç şeyden meydana gelir: 1-)Çekirdek 2-)Yumurta akı gibi sıvı bir madde 3-)Bunları kuşatan zar. Kırk günlük müddet dolunca, sıvının içinde bulunan çekirdek müstakil bir hücre haline gelmekte ve yenilenmektedir. İşte yenilmiş bulunan haram bir lokma bu hücrelere varasıya kadar vücudun tamamını kirletmektedir. Bedenin bu haram lokmanın kirinden temizlenebilmesi için kırk gün temiz ve helal gıda alması gerekmektedir. Bu arıtma muamelesine riayet etmeyecek ve haram yemeye devam edecek olursa artık o vücudun temizlenmesi TATHİRHANE-İ MASİYET olan cehennemde yanmaya kalmaktadır.
Yeryüzündeki nimetlerin helal olanlarıyla yetinmek varken gayrı meşru yollara sapma, hayâdan mahrum olmayı gösterir ve bu hayâsızlık Allah’tan utanmamaktır. Allah’tan hakkıyla hayâ etmenin nasıl mümkün olacağını Peygamberimiz (SAV) şöyle haber veriyor:
عن عبدالله ابن مسعودرضي الله عنه قال:قال رسول الله(صعلم)إستحيوامن الله حق الحيآءقال:قلنايانبي الله إنالنستحىوالحمدلله قال:ليس ذالك ولكن الإستحيآءمن الله حق الحيآءأن تحفظ الرأس وملوعىوتحفظ البطن وماحوىوالتذكرالموت والبلىومن أرادالأخرة ترك زينة الدنيافمن فعل ذالك فقدإستحيامن الله حق الحيآء.
Abdullah b. Mes’ud (RA) rivayet ediyor: “Peygamberimiz (SAV): “Allah’tan hakkıyla hayâ ediniz.” buyurdu. İbni Mes’ud (RA) diyor ki: “Ey Allah’ın Peygamberi, biz Allah’tan gerektiği gibi hayâ ediyoruz, elhamdü lillah.” dedik. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdu: “Bu anlamdaki hayâ zannettiğiniz kadar kolay değildir. Lakin Allah’ta layıkıyla utanma, başını ve başın kapladığı uzuvları, karnını, karnının taşıdığı şeyleri fenalıklardan korumandır. Böylesine hayâ eden ölümü ve çürümeyi aklında tutsun. Kim ahiret saadetini dilerse dünyanın aşırı zinetini terk etmelidir. İşte kim böyle yaparsa o, Allah’tan hakkıyla hayâ etmiştir.”
İnsan, dünya malını elde etmeye çalışırken, servetin maddi cazibesine ve göz alıcı güzelliklerine kendini kaptırıp gayrı meşru yollara tevessül etmemelidir. Zira ahiret hayatında helal malın hesabı var, haram malın azabı vardır. Alın teriyle kazandığı bir servetin zekâtını verip vermediğinden, malını Allah yolunda harcayıp harcamadığından, yoksullara yardım elini uzatıp uzatmadığından sorguya çekilecektir. Haram mala gelince onun akıbeti çok feci bir azaptır.
Bu husus şu hadis-i şerif açıklar:
عن معذ رضي الله عنه عن النبي(صعلم)قال:ماتزال قدماعبديوم القيامة حتىيسأل عن أربع:عن عمره فيم أفناه؟وعنشبابه فيم أبلاه؟وعن ماله من أين اكتسبه و فيم أنفقه؟وعن علمه ماذاعمل فيه؟
Muaz (RA)’ın rivayetine göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü dört şeyden sual olunasıya kadar Âdemoğlunun iki ayağı bir yere ayrılamaz: Ömrünü nerede yok ettiğinden, gençliğini nerede çürüttüğünden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, ilmiyle ne amel yaptığından.”
Allah, helalden yiyip-içmede yardımcımız olsun. Bizi bize, bizi nefsimizin eline bırakmasın. Bizleri sözün yalanından, malın haramından ve şeytanın teşvikine kapılmaktan muhafaza buyursun.
KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜMİNLERE VAAZLAR MEHMET EMRE