HASEDİN ZARARLARI
أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَى مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ فَقَدْ آتَيْنَاآلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُم مُّلْكاً عَظِيماً:
“Yoksa onlar Allah’ın fazl (ı kerem) inden insanlara verdiği şeylere (nimetlere) karşı haset mi ediyorlar? Biz hakikat, İbrahim hanedanına da kitap ve hikmet vermişizdir. Onlara (başkaca) büyük bir mülk (ü saltanat) da bahşettik.” (NİSA SURESİ – 54. AYET)
HASET, Allah’ın kullarına ihsan ettiği nimetlere karşı kıskançlık duymaktır. Haset, Allah’ın takdirine müdahale ve taksimine itiraz manasını taşımaktadır. İnsanların dinine, dünya ve ahiretine, ahlakına ve sağlığına zarar veren huylardan biri de hasettir. Haset, Allah’ın bir kuluna münasip gördüğü nimeti çekemeyip, “Ben o nimete, ondan daha fazla layıkım.” anlamına ve Allah’ın işine karışma anlamına gelmektedir.
Haset adı verilen kıskançlık, adil-i mutlak olan Allah’ın taksiminde HÂŞÂ adaletsizlik aramaktır. Bu ise dalaletin em bayağısı olmaktadır. Allah, dilediğini dilediğine verir ve istediği zaman alma kudretinin sahibidir. Vermeye mecbur değildir ki vermediği zaman haksızlık ve adaletsizlik yapmış olsun. Onun vermesi lütuf, vermemesi ise hikmeti muktezasıdır. Kul, bu tecellileri ibretle seyredip, Allah’ın takdirine teslimiyet göstermelidir. Kulun takip edeceği yol buyken, kendisini hasede kaptıran kimse, Allah’ın bazı kullarına olan ihsanını ve lütfunu çekemez ve: “Neden bende yok ta onda var?” diye kıskançlık yapar. Halkın servetini, saadetini ve mevkiini çekemez.
Haset öyle bir hastalıktır ki, ona tutulan kimsenin gece uykusu, gündüz huzuru yoktur. Nefs-i Emmare’nin üflemesiyle alevlenen kıskançlık ateşi, hasetçinin içini kemirir. 120 sene yaşamış bir kimseye, uzun ömürlü olmasının sebebini sormuşlar. O da: “Hasedi bıraktım, bu kadar yaşadım.” cevabını vermiş. Haset, insanın maddi bünyesine tesir etmekle kalmaz, insanın ruhunu perişan eder ve yaptığı hayır ve iyiliklerin sevabını ve ecrini de yok eder. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
إياكم والحسدفإن الحسديأكل الحسنات كماتأكل النار الحطب.
“Sizi hasetten sakındırırım. Hiç şüphe yok ki haset, ateşin odunu yediği gibi haseneleri (sevapları) yer. (ve tüketir.)”
Haset, gökte ve yerde Allah’a karşı işlenen ilk isyandır. İblis, Hz Âdem (AS)’a secde etme emr-i ilahisine karşı çıktı ve: “Ben ondan hayırlıyım. Zira beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” diyerek diretti, Hz Âdem (AS)’ı kıskandı da Allah’ın rahmetinden uzaklaştırıldı ve ilahi lanete müstahak oldu.
Hz Âdem (AS) oğlu Kabil, kardeşi Habil’i kıskanması sebebiyle öldürmüş, arz üzerinde ilk defa cinayet suçunu işlemişti. Habil, koyunculuk yapardı. Kabil ise çiftçilikle meşgul olurdu. Allah’a manevi yakınlık kazanmak için Habil bir koçu kurban etmek için getirmiş; Kabil de bir kucak başakla bu arzusuna nail olmak istemişti. Habil’in koçu semaya kaldırıldı, Kabil’in başağı ise olduğu yerde kaldı. Bu hale öfkelenen Kabil, hasedine mağlup oldu ve kardeşini öldürdü. Bu hadise ayette şöyle anlatılır:
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ إِذْ قَرَّبَا قُرْبَاناًفَتُقُبِّلَ مِن أَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الآخَرِ قَالَ لَأَقْتُلَنَّكَقَالَ إِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّهُ مِنَ الْمُتَّقِينَ:لَئِن بَسَطتَ إِلَيَّ يَدَكَ
لِتَقْتُلَنِي مَا أَنَاْ بِبَاسِطٍ يَدِيَ إِلَيْكَ لَأَقْتُلَكَ إِنِّي أَخَافُ اللّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ:إِنِّي أُرِيدُ أَن تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ وَذَلِكَ جَزَاء الظَّالِمِينَ:فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ أَخِيهِ فَقَتَلَهُ فَأَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِرِينَ:فَبَعَثَ اللّهُ غُرَاباً يَبْحَثُ فِي الأَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِي سَوْءةَ أَخِيهِ قَالَ يَا وَيْلَتَا أَعَجَزْتُ أَنْ أَكُونَ مِثْلَ هَـذَاالْغُرَابِ فَأُوَارِيَ سَوْءةَ أَخِي فَأَصْبَحَ مِنَ النَّادِمِينَ:
“Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini oku. Hani onlar (Allah’a) yaklaştıracak birer kurban takdim etmişlerdi de ikisinden birininki kabul olunmuş, öbürününki kabul olunmamıştı. O (evvelkisi, kardeşine): “Seni elbette öldüreceğim” demişti. (Beriki de şöyle) söylemişti: “Allah, ancak (kendisinden korkanları) nkini kabul eder.” And olsun ki beni öldürmen için elini uzatırsan, ben seni öldürmem için elimi sana uzatıcı değilim. Çünkü ben, kâinatın Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
Şüphesiz dilerim ki sen kendi günahınla birlikte benim günahımı da yüklenesin de o ateşin yaranından olasın. İşte zalimlerin cezası budur. Nihayet nefsi, kardeşini öldürmeye (isteyerek) uymuş da onu öldürmüştü, bu yüzden (maddi, manevi) ziyana uğrayanlardan olmuştu. Sonra Allah bir karga gönderdi. O yeri eşiyordu ki ona kardeşinin ölü cesedini nasıl örteceğini göstersin. “Yazıklar olsun bana. Ben şu karga gibi bile olup ta kardeşimin cesedini örtmekten aciz mi oldum?” dedi. Artık o (ettiğine) pişmanlığa düşenlerden olmuştu.” (MAİDE SURESİ – 27/31. AYETLER)
Haset, bünyesinde birçok hataları barındıran bir günahtır. Onun esiri olan kimseler, gözünü ve gönlünü bürüyen kıskançlık duygusuyla, hakkı görmez ve hakikati duymaz olurlar. Bu yüzden yalan söyler, zulmeder hatta cinayetlere cüret ederler. ÖMER B. ABDÜLAZİZ şöyle diyor: “Hasetçiden daha fazla mazluma benzeyen hiç bir kimse görmedim. Onun kederi devamlı ve nefes alışı peşi peşinedir.”
Haset hastalığına tutulmuş kimse, mazlum rolü oynayan bir zalimdir. Tutulduğu kıskançlıkla kıvranırken onu görenin acıyacağı tutar. Aslında o, başkasının ikbalini çekemeyen ve onun nimetinin zevalini isteyen bir mücrimdir.
Hz Musa (AS)’ın zamanında bir adam vardı. Evinin ve evladının ihtiyaçlarını odun satarak temin ederdi. Dağdan kestiği odunları sırtına sararak şehre taşırdı. Bu işin yorgunluğundan ve sırtındaki yaralardan Hz Musa (AS)’a dert yanarak, Tur-u Sina’da Allah’a münacatta bulunurken kendisine bir merkep ihsan etmesi için dua etmesini istedi. Hz Musa (AS) Tur dağına vardığında, münacatı sırasında:“Ya Rabbi, kulunun isteği sana malum. Kendisine bir merkep ihsan etmeni istiyor.” dedi. Allah: “Ya Musa, onun komşusunun bir merkebi var. Komşusunun merkebinin iki tane olması için dua etsin, ben de ona bir merkep ihsan edeyim.” buyurdu. Hz Musa (AS), Tur’dan döndüğünde o şahsa: “Senin komşunun bir merkebi varmış. Onun merkebinin iki tane olması için dua edersen, Allah o komşuna bir merkep daha verecek ve sana da bir merkep ihsan edecek.” dedi. Bunun üzerine o adam: “Ya Musa, ben onun bir merkebine tahammül edemiyorum, iki tane olmasına hiç dayanamam. Ben sırtımda odun taşımaya razıyım, yeter ki onun merkebi iki tane olmasın.” dedi.
Şer çeşitlerinden hasetten daha zararlı hiçbir şey yoktur. Çünkü hasetçiye kıskandığı kimseden önce üzücü beş şey ulaşmış olur: Bunlardan BİRİNCİSİ: Kesintiye uğramadan devam eden gam ve keder. İKİNCİSİ: Bir musibete uğrar ki, hiçbir ecir ve sevabı yoktur. ÜÇÜNCÜSÜ: Övülecek hiçbir yönü bulunmayan bir kınamadır. DÖRDÜNCÜSÜ: Allah ona gazap eder. BEŞİNCİSİ: Başarı yolları kendisine kapatılır.
Üç kötü huy vardır ki, bunlar kimde bulunursa onun hasetçi olduğu anlaşılır:
1-) Kişinin yüzüne karşı nezaket gösterir.
2-) O kimse ayrıldığı zaman arkasından gıybet eder.
3-) Kıskandığı kimsenin başına gelen musibetten dolayı sevinç duyar.
Hasetçinin kıskançlığı, haset ettiği kimseden önce kendisini helak eder. “Keskin sirkenin zararı küpünedir.” atasözü, adeta bu durumun bir remzidir. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
الحسديفسد الأيمان كمايفسد الصبرالعسل.
“Haset, sabır (adı verilen nebat) ın balı (n tadını) bozduğu gibi imanı ifsat eder.”
Hasetçi âlim de olsa amil de olsa asla kâmil bir imana sahip olamaz. Onun düştüğü ahlak zafiyeti, imanının zayıf oluşunun alametidir. Hasetçi cömert te olsa mert olamaz. Kıskançlık hastalığının tesiri altında kalarak, akl-ı selim sahibinin yapamayacağı işleri irtikâp eder. Yaptığı çirkin hareketler sebebiyle, halk yanında mahcup, Hakk yanında mesul duruma düşer.
MUHAMMED B. SİRİN şöyle der: “Dünya ile alakalı bir şey üzerinde hiçbir ferde haset etmedim. Eğer o, cennet ehlinden bir kimse ise, onu nasıl kıskanabilirim ki, o cennete yönelmiş bulunmaktadır. Eğer cehennem halkındansa ona nasıl haset edebilirim ki, o cehenneme yönelmiş bulunmaktadır.”
Bu kötü huya karşı ümmetini uyaran Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
دب إليكم دآءالأمم قبلكم الحسدوالبغضآء والبغضآء هي الحالقة لآأقول تحلق الشعرولكن تحلق الدين والذىنفسىبيده أووالذىنفس محمدبيده لآتدخلوا الجنة حتىتؤمنواولاتؤمنواحتىتحآجوآأفلآأنبءكم بمايثبت ذالك لكم أفشواالسلام بينكم.
“Sizden önceki ümmetlerin hastalığı bulunan haset ve düşmanlık, size de yavaş yavaş yürüdü. (ve sirayet etti.) O, traş edicidir. Ben: Saçı kazır demiyorum. Lakin o, dini traş eder (cesine zarar yapar.) Nefsim kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe hakkıyla iman etmiş olmazsınız. Bu imanı sabit kılacak bir şeyi size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız.”
Gıpta ve özenme adı verilen bir duygu daha vardır ki, bu duygu haset gibi haram değildir. GIPTA; bir kimsede bulunan nimet ve servetin kendinde de olmasını arzu etmektir. Yani onda olsun aynı zamanda bende de olsun diye temenni etmektir. Haset ise nimet onun elinden çıksın, sadece benim olsun arzu ve kıskançlığına kendini kaptırmaktır. Haset haram, gıpta ise mübahtır.
Bir kul, Allah’a dua ve niyaz ederek: “Ya Rabbi, ona ilim verdiğin gibi bana da nasip et; falana servet verdiğin gibi bana da mal ver; falana ihsan ettiğin gibi bana da hayırlı evlat ver.” diyebilir. Gıpta ve özenmenin caiz olduğunu Peygamberimiz şöyle haber verir:
لاحسدإلافىاثنتين:رجل آتآه الله القرآن فهويقوم به آنآءالليل وآنآءالنهارورجل آتآه الله مالافهوينفقه آنآء الليل وآنآءالنهار.
“İmrenme şu iki haslette vardır: Allah’ın Kur’an bilgisini verip te gece saatlerinde ve gündüz saatlerinde onunla amel eden adamın bu hasleti ve Allah’ın mal verip te onu gece saatlerinde ve gündüz vakitlerinde hayır yolunda harcayan adamın bu hasleti.”
HASAN-I BASRİ’ye bir şahıs: “Mümin haset eder mi?” diye sordu. Bu büyük zat: “Yakup (AS)’ın oğullarını unuttun mu? Elbette müminin haset ettiği olur. Fakat içinden geçirdiği bu çekememezliğe dili veya eliyle katılmadıkça o kadar zararlı olmaz.” cevabını verdi.
Allah, haset denilen hastalıktan nefsimizi ve neslimizi korusun. Allah’ın bir kuluna ihsan ettiği nimeti çekememekten kalbimizi arî ve beri kılsın.
KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜMİNLERE VAAZLAR MEHMET EMRE