EBEDİ HAYAT HAZIRLIĞI
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْنَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Herkes, yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’tan korkun. Çünkü Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdardır.” (HAŞR SURESİ – 18. AYET)
Aldığımız her nefes bizi dünyadan bir soluma müddeti kadar ayırmakta ve ahiret hayatına yaklaştırmaktadır. Geçirdiğimiz her gün hayat takviminden kopan bir yaprak mesabesinde olup katre katre ömür sermayesini eksiltmektedir. Ölüm hadisesini ortadan kaldırmak beşerin kudreti dâhilinde değildir. Kabrin kapısını kapatmanın çaresi ve imkânı yoktur. Ölüm her canlı için mukadderdir. İnsan bu aleme devamlı yaşamak üzere gelmemiş olup insanı kemalata erişmek, dua ve ibadet etmek ve tek kelimeyle Allah’a kulluk liyakatine erişmek için gönderilmiş bulunmaktadır.
Toprak, sinesine serpilen buğday arpa gibi hububatı nasıl bitiriyor ve yetiştiriyorsa, kabre gömülen insanları da bir gün ikinci hayata, ahiret âlemine çıkarma istidadına sahiptir. Ölüm yok olma değil, ebedi hayata göç etmenin bir vasıtası bulunmaktadır.
Ebedi hayat, ay, yıl ile sınırlanmayan devamlı ve sermedi bir hayattır. Bu hayatın saadet ve huzuruna nail olabilmek, dini ölçülere uygun bir biçimde hazırlanmayı gerektirmektedir. Bu hazırlığın zaman ve mekân mefhumlarıyla alakası bulunmaktadır. Ahiret âleminin azığı ve ışığı olacak hayırlı amellerin dünya hayatında iken yapılması icap etmektedir. Zira dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ekilecek, ahirette hasat edilecek, ebedi âlemde meyvesi derilecektir.
Ebedi âlem için yapılacak hazırlığın zaman ve mekânla alakası bulunduğunu söyledik. Buna bir örnek verelim: Anne karnındaki cenin, dokuz aylık bir zaman içerisinde bütün uzuvları tamam olmakta ve mütekâmil bir bünye sahibi olarak dünyaya gelmektedir. Anne veya babada bulunan bir hastalık yahut çocuğun gelişmesine engel teşkil eden kötü bir alışkanlık bulunması sebebiyle uzuvlarından birinde ufak bir eksiklik bulunduğu halde dünyaya gelse, vücut bu eksikliği doksan sene yaşasa bile tamamlayamamaktadır. Bu mantıktan hareketle diyebiliriz ki; dini vazifelerden dokuz vakitlik bir namaz borcu veya dokuz günlük oruç borcu ile vefat etmiş olan bir kimse, dokuz asır kabirde yatsa bile bu eksikliği tamamlaması mümkün değildir. Diğer ibadetlerle hayır ve hasenatın noksanlıkları da böyledir. Akl-ı selim sahibi bir mümin, ince düşünen ve ileriyi gören bir Müslüman, ebedi hayat için hazırlanmanın zaruri olduğunu bilir ve gereken fikri ve fiili, bedeni ve mali çalışmaları yapmaya azami bir dikkat gösterir.
Peygamberimiz (SAV) bizleri şöyle uyarıyor:
الكيس من دان نفسه وعمل لمابعدالموت والعاجزمن أتبع نفسه هواهاثم تمنىعلىالله.
“Hakiki akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonraki hayat için faydalı işler yapan kimsedir. Aklını ve fikrini kullanmaktan aciz olan kimse, nefsini heva ve heveslerin peşine takan, sonra da Allah’tan mağfiret temenni eden kimsedir.”
Hz Ebu Bekir (RA),ahiret azığı hazırlamayan kimsenin durumunu şöyle ifade etmektedir: “Azıksız kabre giren, gemi olmadan deniz yolculuğuna heveslenen kimse gibidir.”
Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde ebedi hayatla ilgili olarak bizleri şöyle uyarıyor:
يبعث كل عبدعلىمامات عليه.
“Her kul öldüğü hal üzere diriltilip haşrolunacaktır.”
Kişi hayatını iyi veya kötü hangi hal üzere ayarladı ise bu âlemden gidişi o hal üzere olacaktır. Hangi amelin takipçisi ve hangi işlerin tatbikçisi olarak yaşadı ise, ölümü o hal üzereyken gelecek ve onu ahiret âlemine postalayacaktır. Ruhunu teslim ettiği zaman nasıl bir inanç ve davranış üzerinde bulunuyor idiyse, o hal üzere diriltilecek ve haşrolunacaktır. Nasıl ölmek ve diriltilmek istiyorsak öyle bir hayatın takipçisi olmayı şiar edinmeliyiz. Şu beyitler kulağımıza küpe olmalıdır:
Yâdında mı doğduğun zamanlar,
Sen ağlardı gülerdi âlem.
Bir öyle ömür geçir ki olsun,
Mevtin sana hande, halka matem
İçinde bulunduğumuz dünya hayatı, gaye değil vasıta bir hayattır. Yani ahiret saadetini elde etmek için yaşıyoruz. Bu hakikati görmeyen ve bu hikmeti sezmeyen kimseler, dünya hayatını nefsanî zevkler için yaşadığı zannına kapılarak ahiret sermayesini heba ederler.
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
أكثرواذكرهاذم الذات.يعنىالموت.
“Lezzetleri kesen şeyi (ölümü) çok anınız.”
İbni Ömer (RA) şöyle rivayet eder: “Peygamber (SAV)’le beraberdim. Ensar’dan bir adam geldi. Peygamber (SAV)’e selam verdi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasülü, müminlerin faziletçe en üstün olanı kimdir?” Peygamber (SAV): “Ahlakça en güzel olanıdır.” buyurdu. O şahıs: “Ya müminlerin akılca en üstün olanı kimdir?” dedi. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdu:
أكثرهم للموت ذكراوأحسنهم لمابعده إستعداداأولآءك الأكياس.
“Ölümü en çok anan ve ölümden sonrası Ahiret hayatı için hazırlanmakta en güzel bir usul takip etmekte olandır. İşte onlar akıllıların ta kendileridir.”
Peygamberimiz (SAV), sahabeden Ebu Zerr-i Gıfari ve onun şahsında bizleri şöyle uyarıyor:
يآاباذرجددالسفينة فإن الحرعميق وخذالزادكاملافإن السفربعيدوخفف الحمل فإن العقبة كؤدوأخلص العمل فإن الناقد بصير.
“Ey Ebu Zerr, gemini yenile. Çünkü deniz derindir. Azığını tam hazırlama yolunu tut. Çünkü yolculuk uzundur. Yükünü hafif tut. Çünkü yokuş sarptır. İşini ihlâsla yap. Çünkü yaramaz işi iyisinden ayırt eden Allah Teala basirdir.”
Hadis-i şerifi iyi anlayabilmek için bir benzetmede bulunmak yararlı olacaktır: Kâinat bir okyanusa, insan da bir gemiye benzemektedir. Dünyadan ahirete giden bir yolcu, bu okyanusta selametle yolculuk yapabilmek ve günah deryasında boğulmamak için dünyayı kalbine sızdıracak boşlukları kapatması lazımdır. Sağlam bir iradenin ve sarsılmaz bir karakterin sahibi olmak zorundadır. Ahiret âlemine yolculuk yapan şuurlu bir Müslüman, ebedi hayatın azığı olacak ibadetleri ve hayr-ı hasenatları eksiksiz olarak hazırlamalıdır. Suçlar ve günahlar ağır bir yüktür. Bunların uhrevi sorumluluğu çok büyüktür. Bu yükü hafif tutmak demek, günahtan çekinmek demektir. Yapılacak işlerin içine gösteriş düşüncesi ve riya karışacak olursa o amel Allah katında makbul olmaz. İlahi huzura gelen insanın amelleri şaşmayan bir kıstas olan mizanda değerlendirilirken, riyakârlıkla yaptığı ameller atılacak ve makbul olmayacaktır. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
بادروابالأعمال سبعاهل تنتظرون إلافقرامنيساأوغنيا مطغياأومريضامفسداأوهرمامنفداأوموتامجهزاأوالدجال فشرغآءب ينتظرأوالساعة أدهىوامر.
“Yedi şey gelmeden evvel iyi işlere acele ediniz: Unutkan kılan fakirlik, azdıran zenginlik, mizacı bozan hastalık, bunaklaştıran ihtiyarlık, ani gelen ölüm, vukuuna intizar bulunan gaibin şerlisi Deccal yahut belası daha şiddetli ve daha acı olan kıyametten başka bir şeyi mi bekliyorsunuz?”
Dünya fani, gözümüzü kamaştıran hayaller sönmeye ve pörsümeye mahkûm. Bir kimse gözlerini hayata kapadığı zaman, amel defteri de kapanmış olur. Artık oraya sevap veya günah yazılmaz olur. Hayırlı ameller içinde öylesi vardır ki, o işlerin sahipleri vefat etmiş olsalar bile amel defterlerine sevap yazılması devam eder.
Bu hususta Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
إذامات الإنسان إنقطع عنه عمله إلامن ثلاثة إلامن صدقة جارية أوعلم ينتفع به أومن ولدصالح يدعواله.
“Bir insan öldüğü zaman amelinin yazılması kesilmiş olur. Ancak üç kişi; Sadaka-i Cariye yapan, faydalanılan bir ilim bırakan veya kendisine dua eden bir çocuğu bulunan kimse bu hükümden müstesnadır.”
Sadaka-i Cariye halkın faydalanması için yapılan camii, çeşme, hastane, köprü gibi faydalı şeylerdir. Halk bunlardan istifade ettikçe bu hayırlı amelleri yapan kimsenin amel defterine sevap yazılması devam eder. Eserin sahibi ölse de halka faydalı olan bu şeyler ayakta durdukça ve insanlar ondan faydalandıkça, bu sosyal hizmetleri yapıp halkın istifadesine sunan kimsenin amel defterine sevap yazılması devam eder.
Bu hadisten feyiz alan müminler insanların hayrına olabilecek müesseseleri inşa etmişler ve bunların devamlılığını temin için gelir getirecek akarlar yapıp vakfetmişlerdir. Nurdan bir kol gibi semaya doğru uzanan minareler ve onlara muttasıl mabetler, dertlilerin derman aradığı ve tedavi olduğu hastaneler, susuzların hararetini giderdiği çeşmeler, sebiller, halkın yolculuğunu kolaylaştıran köprüler ve yollar hep sadaka-i cariye sınıfında bulunmaktadır.
Beşeriyetin faydalanacağı bir ilmi devam ettirecek talebeler yetiştiren veya bu istikamette eser telif eden, cehalet denen yüz karasından milletini aklamış olan âlimlerin defteri de kapanmaz. Okuttuğu talebeler, halkın efkârını tenvir, yazdığı eser insanların müşküllerini hallettikçe bu faydalı ilmi beşeriyete vakfeden kimsenin defterine devamlı olarak sevap yazılır.
Dünyaya gelen çocuğunun büyüyüp gelişmesi zamanında kalbine iman, eline Kur’an ve sadrına vicdan yerleştirip hayırlı bir evlat yetiştiren kimsenin de amel defteri kapanmayacaktır. Çocuğu ona dua ettikçe ebeveyninin amel defterine sevap yazılacaktır.
İnsanı faydalı işlerden engelleyen bir takım amiller bulunmaktadır. Kötü arkadaş, koyu cimriliği huy haline getirmiş nefis ve daima şerri işletmek için vesvese yapan şeytan gibi. Bu zararlı unsurların tesirine kapılan kimse, ibadetlerden soğumuş ve kabahatlere yaklaşmış olur. Gözü fani hayata kapanıp ebedi hayata açıldığı zaman, tuttuğu yolun zararlı olduğunu anlarsa da çok geç kalmış olur. Bir delikten iki defa ısırılmayacak kadar uyanık olması gereken mümin bu zararlı mihrakların tesirinden kurtulduğu zaman, hayırlı işler yapmaya koyulur ve bu amellerin işlenmesinden hâsıl olan feyzi kalbinde bulur.
Hatem-i Es’am (KS) şöyle der: “Hiçbir sabah yok ki şeytan bana ne yiyeceksin ne giyeceksin ve nerede sakin olacaksın demiş olmasın. Ben de cevap olarak ona derim ki: Ölüm yiyeceğim, kefen giyeceğim ve kabri mesken edineceğim.”
Ümmetini salih amellere teşvik eden Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:
إذامات الميت تقول الملآءكة ماقدم وتقول الناس ماخلق.
“Bir kimse vefat ettiği zaman melekler, Önden ne gönderdi; insanlar ise, ne miras bıraktı. Derler.”
Akl-ı selim sahibi olan kimse, can tende, irade kendinde, para kesesinde iken hayırlı işler yapmaya gayret gösterir. Kişi salih olur ve amelleri hayra yönelik bulunursa onun bu âlemden ayrılması da kolay ve sevindirici bir durumda olacaktır. Şu hadis-i şerif bunun belgesidir:
ألميت تحضره الملآءكة فإذاكان الرجل صالحا،قالوا:أخرجنىأيتهاالنفس الطيبة!كانت فىالجسد الطيب أخرجىحميدة،وأبشرىبروح وريحان ورب غيرغضبان.فلايزال يقال لها،حتىتخرج.ثميعرج بهآإلىالسمآءفيفتح لهافيقال:من هذا؟فيقولون فلان.يقال:مرحبابالنفس الطيبة،كانت فىالجسد الطيب.أدخلىحميدة،وأبشرىبروح وريحان ورب غيرغضبان.فلايزال يقال لهاذالك حتىينتهىبهآإلىالسمآءالتىفيهاالله عزوخل.وإذاكان الرجل السؤقال:أخرجىأيتهاالنفس الخبيثة!كانت فىالجسدالخبيث.أخرجىذميمة،وأبشرىبحميم وغساق.وآخرمن شكلهأزواج.فىيزال يقال لهاذالك حتى تخرج.ثم يخرج بهآإلىالسمآء.فلاتفتح لها.فيقال:من هذا؟فيقال:فلان.فيقال:لامرحبابالنفس الخبيثة،كانت فىالجسدالخبيث.إرجعىذميمة.فغنهالاتفتح لك أبواب السمآء.فيرسل بها من السمآء،ثم تصيرإلىالقبر.
“Ölüm döşeğinde olan kimsenin yanında melekler hazır bulunur. Kişi dindar olunca melekler: “Ey güzel cesette olan güzel ruh! Övülerek Cesetten çık ve rahmet, güzellik ve öfkeli olmayan Rabb’a kavuşmak ile müjdelen.” derler. Artık can çıkıncaya kadar devamlı ona böyle söylenir. Sonra o ruh göğe yükseltilir ve gök kapısı onun için açılır. Sonra: “Bu kimdir?” diye sorulur. Onu götüren melekler: “Falancadır.” derler. Bu kere gökte görevli melekler tarafından: “Güzel nefse merhaba, güzel cesette idi. Övgüye layık olarak gir ve rahmet, güzellik ve öfkeli olmayan Rabb’a kavuşmakla müjdelen.” denilir. Sonra Allah’ın hükümlerinin açıklanıp melekler tarafından alınmakta olduğu göğe götürülünceye kadar ona devamlı olarak böyle söylenir.
Ölüm döşeğinde kötü adam olduğu zaman görevli melek: “Çık ey pis cesette olan pis nefis. Yerilmiş olarak çık ve kaynar su, cehennem halkının irini ve bunların misli misli çeşitli başka azap ile müjdelen.” derler. O habis nefis cesetten çıkıncaya kadar devamlı olarak böyle söylenir. Sonra o nefis yani ruh göğe çıkarılır. Fakat gök kapısı ona açılmaz ve: “Bu kimdir?” denilir. “Falancadır.” denilir. Bunun üzerine: “Habis nefse merhaba olmaz, o pis nefis pis cesette idi. Kınanmış olarak geri dön. Çünkü sana göğün kapıları açılmayacaktır.” denilir ve bunun üzerine o ruh gökten yere gönderilir ve sonra cesedin bulunduğu mezara varır.”
Yüce Rabbimiz, kalbimize uyanıklık versin ve gafletten uyanmamızı kolaylaştırsın. Bizi nefsimize mahkûm etmesin. Dünya hayatının zevk ve renklerine kapılıp ta ahireti unutturmasın. Ebedi âlemde bizi huzura kavuşturacak bir çalışmanın şuuru ile hayat sürmeyi cümlemize nasip etsin.
KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜMİNLERE VAAZLAR MEHMET EMRE