• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Duanın Fazileti ve Makbulü

DUANIN FAZİLETİ 

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ:

“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.”  (BAKARA SURESİ – 186. AYET)


Duanın, (Allah’a yalvarmanın) pek çok faydaları vardır. Buna bağlı olarak bu hakikati dile getiren pek çok ayet ve hadisler mevcuttur. Müminin önemli görevlerinden birisi de ahbaplarına, akraba ve komşularına, aile efradına, ümmet-i Muhammed’e, vatan ve milletin sıhhat ve selametine Allah’a tezellül ve tevazu ile dua ederek yalvarmaktır. Zira dua, belaların reddine ve ilahi rahmetin celbine vesile olur. Kulun günahlarının affına, derecesinin yükselmesine, ömrünün ve rızkının bereketine sebep olur. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

    
“Dua ibadetten ibarettir. Allah diyor ki: “Bana dua edin ben de size icabet edeyim.”

     

İSLAM BÜYÜKLERİNDEN BİRİ ŞÖYLE DİYOR: 

“Dua, eğriliklerin kaldırılmasını ve maksadın kazanılmasını sağlayan en güçlü vasıtadır. Eğer yapılan dualar tesirini göstermiyorsa bu; Ya Allah’a düşmanlık besleyen zayıf karakterli bir kimsenin Allah’ın asla kabul etmeye yanaşmayacağı bir dilekte bulunmasından ileri gelir, ya kişi dua ederken bütün kalbiyle Allah’a yönelmemesinden ve bozuk kalpli oluşundan ileri gelir, ya da haram yemek gibi, hırsızlık yapmak gibi, günahkâr olma gibi, gaflete dalmak ve nefsin sonu gelmez arzu ve isteklerinin peşinden koşmak gibi duanın kabulüne engel bir sebepten ileri gelir.”


Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor: “Kabul olunacağından emin olarak Allah’a dua edin. Biliniz ki Allah, gafil olan kalbin duasını kabul etmez.”


Bir kutsî hadiste Allah şöyle buyuruyor:

“Ey kullarım! İyi biliniz ki, ben zulüm etmeyi kendime yasak ettim. (Zulümden münezzeh ve mukaddesim) Onu sizin aranızda da haram kıldım. Sakın birbirinize zulmetmeyiniz. Ey kullarım, benim hidayete yol göstericilik yaptığım kimse hariç, hepiniz sapkınsınız. Benden hidayet isteyiniz ki sizi doğru yola ileteyim.

Ey kullarım, benim doyurduklarım müstesna hepiniz açsınız. O halde benden yemek isteyiniz ki size yemek ihsan edeyim.

Ey kullarım, benim giydirdiklerim müstesna hepiniz çıplaksınız. Benden giyecek isteyiniz ki, size giyindireyim.

Ey kullarım, siz gecede ve gündüzde hata ediyorsunuz. Ben ise günahın hepsini yarlıgamaktayım. Benden mağfiret dileğinde bulunun ki, sizi yarlıgayayım.

Ey kullarım, siz bana zarar vermeye ulaşamazsınız ki zarar verebilesiniz; bana faydalı olmaya ulaşamazsınız ki fayda verebilesiniz.

Ey kullarım, şayet sizin evveliniz ve sonunuz, insanınız ve cininiz, en muttaki bir adamın kalbi üzerinde hareket etmiş olsanız bu davranışınız, benim mülkümde hiçbir şeyi arttırmaz.

Ey kullarım, şayet sizin evveliniz ve ahiriniz, insanınız ve cininiz, en fakir bir adamın kalbi üzerinde hareket etmiş olsanız, bu hareketiniz, benim mülkümden hiçbir şeyi eksiltmez.

Ey kullarım, şayet sizin evveliniz ve ahiriniz, insanınız ve cininiz bir yerde dikilip içtima etseler ve benden bir dilekte bulunsalar, ben de her insana isteğini vermiş olsam, bu benim katımda bulunandan iğne denize sokulduğu zaman onu noksanlaştırması kadar bir şey eksiltmez.

Ey kullarım, bunlar ancak sizin amellerinizdir. Ben onları sizin için korumaktayım. Sonra onları eksiksiz olarak size vereceğim. Kim hayır işlerse Allah’a hamd etsin. Kim de bundan başkasını işlemiş bulunursa kendisinden başkasını kınamasın.”

 

DUA ETMENİN EDEPLERİ 

1-) Kişi edeceği dua için sene içerisinde Arife gününü, aylardan Ramazan ayını, hafta içinde Cuma gününü, geceleri de seher vaktini gözetmelidir. Bu konuda Kur’an şöyle buyuruyor: 

وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ:

“Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.”  (ZARİYAT SURESİ – 18. AYET)

    
Demek ki, dua yapacak şahıs, her zaman dua yapılmasına rağmen eşref saatleri seçmeli, duasını o zamanlarda yapmalı ki reddedilmesin.

    
2-) Kişi Allah yolunda harp eden orduların hücum anını, yağmur zamanını, farz namazlarını kılmaya başladığı vakit, imamın arkasında namaza durmayı, ezanla kamet arasındaki saati, secde hali gibi şerefli an ve durumları fırsat bilmelidir. Aslında zamanların değeri insanların vaziyetlerinin üstünlüğü ile münasebettedir. Mesela: Seher vakti kalbin berrak olduğu, bulanık ve karışık şeylerden temizlenip arındığı bir andır. Yine Arife ve Cuma günleri, Allah’ın rahmetinin yağması için düşüncelerin bir noktada toplandığı ve gönüllerin birbiriyle yardımlaştıkları zamanlardır. Bu zamanlar içerisinde yapılan dualar da inşallah kabul edilir.

    
3-) Kıbleye karşı yapılan dualar da kabul edilir. Şu halde dua yaparken kıbleye karşı durulmalıdır. Dua eden, koltuk altları görülünceye kadar ellerini açıp dua eder. Duasının sonunda iki elini yüzüne sürer. Bu konuda Hz Ömer (RA) şöyle buyurur:

“Hz Peygamber (SAV) duada ellerini kaldırdığı zaman, iki elini yüzüne sürmedikçe ellerini indirmezlerdi.”

    
4-) Sesi, ses ile fısıltı arasında bir düzeye indirmektir. Yani alçak sesle dua yapılmalıdır. Bağırıp çağırmadan, içten, gönülden ve gizlice dua yapılmalıdır. Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor:
 

قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَـنَ أَيّاً مَّا تَدْعُواْفَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً:

“De ki: “İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır.” Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut.”  (İSRA SURESİ – 110. AYET)

Hz Aişe (RA) validemiz bu ayetteki SALÂT kelimesini, DUA olarak tefsir etmiştir. Buna göre ayet; “Duanı ne sesli ne de fısıltı ile yap” şeklinde anlaşılır.

Yüce Allah başka bir ayette şöyle buyurur: 

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعاًوَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ:

“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.” (A’RAF SURESİ – 55. AYET)

Bu ayette Allah bizlere, duanın içten, gizli, taşkınlığa meydan vermeden yapılmasını emrediyor.


5-) Duada edebiyat yapmaya zorlanmamalıdır. En iyisi, Hz Peygamber (SAV) ve İslam büyüklerinden gelen dualarla yetinmektir. Zira bazen insan duada haddini aşar da, kendi yararına olmayan şeyleri ister. Bunun için, güzel ve samimi bir duada bulunamaz.

    
6-) Yalvarış, yakarış, huşu, umut ve endişe duygularıyla kaplı olarak dua etmektir.

    
7-) Duaya kesin olarak inanmak, duanın kabul edileceğine yakinen iman etmek ve duada samimi olmaktır. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Kabul olunacağından emin olarak Allah’a dua edin. Biliniz ki Allah, gafil olan kalbin duasını kabul etmez.”

    
8-) Duada ısrar etmek, direnmek: Bir dua üç defa yapılmalı, kabul edilmedi diye usanmamalıdır. Hz Peygamber (SAV) de dualarını yaparken, bir şey isterken üç kere söylediği, üçer defa tekrarladığı rivayet edilmektedir. Hatta ne kadar fazla yapılır, yanık seslerle kusurlar itiraf edilerek Allah’ın huzurunda ne kadar fazla boyun bükülürse, o derece Allah’ın hoşuna gider ve kulundan memnun olur, onu bağışlar ve duasını kabul eder.

    
9-) Duaya Allah’ı anarak başlamalı, dilekle başlamamalı, sonra Hz Peygamber (SAV)’e salâvat getirmeli ve duayı salâvatla bitirmelidir. Yani iki salâvat arasında yapılan dua makbul olur. Duaya Besmele ve hamdele ile başlamak esastır. Bu konuda Hz Ömer (RA) şöyle buyuruyor:

“Başlamadan önce Allah’ın Rasülü (SAV)’e salât-ü selam getirilmeyen her dua tutukludur. Hiçbir yere gidemez. Ne zaman ki Hz Peygamber (SAV)’e salât-ü selam getirilir ve daha sonra duaya başlanırsa, o dua Allah’ın icabet kapısına doğru yükselir. Huzur-u İlahi’ye çıkar ve kabul edilir.”

     

Ebu Süleyman Dâranî (KS) diyor ki: “Allah’tan bir şey istenmeye karar verilince, Önce Hz Peygamber (SAV)’e salât-ü selamla başlamalı sonra Allah’tan ne istenecekse istenmelidir. Allah’ın Habibi (SAV)’e getirilen salât-ü selamı muhakkak surette kabul buyurmaktadır. Kulun istediği şeyden, getirilen salât-ü selam daha kıymetli ve muhteremdir.”

    
10-) Dua Batıni edeptir. Bu, duanın kabulü için temeldir. Günahlardan tevbe etmek, herkese hakkını vermek, gerçek bir gayretle Allah’a dönüş yapmak gibi… Bu onuncu edep, duanın kabulünü yaklaştıran edeptir.

    
11-) Duadan önce tevbe istiğfarda bulunmak gerekir. Tevbe, müminin en büyük ümit kaynağıdır. Tevbe, günahları temizleyen ilahi bir iksiridir. Tevbe sadece dua ederken değil, her zaman yapılması gereken bir şeydir. Tevbe, günahlardan kurtulmak için müminlerin elinde bulunan en büyük ve güçlü silahtır. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Ben Allah’a günde yetmiş defa tevbe ediyorum.”

    
12-) Duadan önce sadaka vermek veya hayır işlemek gerekir. Bu, duanın makbul olmasının şartlarındandır. Yeryüzündekilere acıyanlara Allah merhamet eder, duasını kabul buyurur. Bir hadis-i kutsî’de Allah şöyle buyuruyor:

“Rahmetime mazhar olmak isterseniz, yarattıklarıma şefkat ve merhametle muamele ediniz.”

    
Şu halde dua edip Allah’tan merhamet ve mağfiret talebinde bulunan kimsenin, Allah’ın yarattıklarına acıması ve merhamet göstermesi, duasının kabulü için şarttır.

    
13-) Dua yapmadan önce abdest almak ve kıbleye karşı durmak gerekir. Bu husus duanın adabından sayılmıştır. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Müslüman abdest alıp yüzünü yıkadığı zaman, kendi gözü ile bakıp işlediği her günah, yüzünden su ile veya suyun son damlasıyla çıkar, gider. Ellerini yıkadığı zaman, ellerinin yaptığı bütün günahlar ellerinden suyla veya suyun son damlasıyla çıkar. Ayaklarını yıkadığı zaman, ayaklarının yürüyüp işlediği her günah, suyla veya suyun son damlasıyla çıkar. Abdestini alırken böylece işlediği günahları dökülür. Ta ki, bütün günahlarından pak olarak çıkar.”

    
14-) Duadan önce niyet etmek gerekir. Bütün ibadetlerde olduğu gibi duada da niyet etmek esastır. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Bütün ameller ancak niyetledir.”

    
15-) Duanın kabul edileceğine iman ve itikat etmek gerekir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Allah’a, kabul edileceğine kesinlikle inandığınız halde dua ediniz ve biliniz ki Allah, gaflet içinde başka şeylerle meşgul bir kalbin duasını kabul etmez.”

    
16-) Duanın kabulünde acele etmemek gerekir. “Bugün dua ettim, hemen karşılığını görmek isterim” veya “Dua ettim de kabul edilmedi” şeklinde bir anlayışın içine girmek hatalıdır. İnsan maksadı hâsıl olmadı diye itikadını ve inancını bozmamalıdır. Duadan netice alıncaya kadar Allah’a tazarru ve niyazda bulunmaya devam etmelidir. Allah, duada ısrar eden kulunu sever. Duayı kabul buyurmuştur da bizim bilmediğimiz bir zamana tehir etmiş olabilir. Biz bunu bilemeyiz. Ancak bilmemiz gereken şey şudur: Allah duamızı kabul buyurur, bizim lehimize olarak zaman ve mekânı kendisi tayin eder.


Aslında duanın kabul edilmemesinde de bir takım hikmetler vardır:

1-) İcabet olunacak zaman, yani icabet saati gelmemiştir.. İcabet saati gelince, kulun duası kabul edilecektir. Kabul edilmiyor diye duadan vazgeçmek, kula yakışır bir hareket değildir.


2-) Belki kuşlun o arzusu gerçekleşmeyecektir. Lakin duası sebebiyle Allah kendisine, fazl-ı kereminden başka bir şey ihsan edecek veya bir belayı üzerinden def edecektir.


3-) Allah o kimseyi sevmektedir. Kulunun dua ederek huzurunda bir müddet kalması için icabeti geciktirir. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Allah bir kulunu sevdi mi, tazarru’unu (inilti ve yakarışlarını) işitmek için onu türlü türlü musibetlere duçar eder.”

    
Duaya devamda kul için büyük faydalar vardır. Müslüman duasının kabul olunacağına inanarak Allah’ın huzuruna çıkacaktır. Bu ümit ve inançla tazarru ve niyazda bulunacaktır. Bu konuya ışık tutan şöyle bir olay anlatılır:

    
“Gecelerin birinde dervişin birisi oturmuş Allah’ı zikrediyor. Tam bu esnada şeytan insan kılığına girip dervişin karşısına dikiliyor ve ona şöyle diyor: “Bu kadar içten Allah dediğine göre, lebbeyk diye bir cevap aldın mı bari! Makam-ı İlahi’den böyle cevap yoksa boşuna yorulma…” Zikri bırakması için ona vesvese veriyor. Dervişin gönlüne kurt giriyor. Zikri bırakıp uykuya dalıyor. Rüyasında yeşillikler içinde Hızır (AS)’ı görüyor. Hızır (AS) dervişe şunları söyleyerek kızıyor: “Zikri neden bıraktın? Niçin Allah demekten uzaklaştın?” Derviş şöyle diyor: “Bu işi nice yaptım fakat Makam-ı İlahi’den bir cevap alamadım.” Bunun üzerine Hızır (AS) şöyle diyor: “Şeytan, adamı böyle yapar. Huzur-u İlahi’den uzaklaştırır. Hâlbuki kul Allah değdi zaman, Allah hazırdır. Cahilin canı dua etmekten uzaktır. Zira Ya Rabbi demeye bile izin yoktur.”

    
17-) Duanın donunda Âmin demek gerekir. Duanın sonunda âmin demek duanın adabından ve kabul olmasının şartlarındandır. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:

“Sizden biriniz dua edince, kendisinin yaptığı o duasına âmin desin.”

     
Başka bir hadis-i şerif şöyledir:

“Hz Peygamber (SAV) adamın birinin ısrarla dua ettiğini gördü ve şöyle buyurdu: “Mührü basarsa vacip oldu.” Ashap sordu: “Mührü ne ile basar ya Rasülallah?” Hz Peygamber (SAV) cevap verdi: “Âmin ile.”

Dua eden şahıs, duası esnasında yalnız kendisi için değil bütün ümmet-i Muhammed’e, ana-babasına, hocasına, vatan ve milletine dua etmelidir. Dua ederken mümkün olan şeyleri istemeli, dua ederken kullandığı kelimeler, dualardan seçilmiş kelimeler olmalı, dua, huzur ve ihlâsla yapılmalıdır.

Hz Ömer (RA) şöyle diyor:

“Bir gün Hz Peygamber (SAV)’i gördüm. Hasır üzerine yatmış ve yan tarafında hasırın izleri belli oluyordu. Kendisine şöyle dedim: “Ey Allah’ın elçisi! Bu sıkıntılardan kurtulup ta dünyada birazcık feraha kavuşmanız için Allah’tan dilekte bulunsanız olmaz mı? Çünkü üzerlerinde Allah’a tapmayan kâfirler yaşayıp gezdiği koca Bizans ve İran imparatorlukları mevcut.” Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Ey Ömer, onlar nedir ki? Öbür dünyada bize onlarla kıyaslanmayacak derecede renk renk nimetler hazırlanmıştır. O sözünü ettiklerin, üzerinde yaşayanlara geçici olarak verilmiş basit dünyalıklardır.” Başka bir rivayette ise hadis şöyledir: “Ey Ömer! Razı olmuyor musun ki geçici dünya nimetleriyle dünya onların, sonsuz nimetleriyle ahiret bizim olsun.”

 

BİR TUĞLASI EKSİK CENNET KÖŞKÜ

Vaktin birinde ermiş bir derviş vardı. Adam bütün hayatını Allah’a ibadet ve taat içinde geçirdiği için mal ve servet biriktirememişti. Kendi yağıyla kavrulmuş, kıt kanaat geçinip gitmişti. Fakat ömrünün son günlerinde iyiden iyiye geçim darlığına düşmüş ve takatten de kesilmişti. Bir gün karısı ermişe geçim darlığından şikâyet ederek şöyle dedi: “Bey, ne olur Allah’a dua et te biraz dünyamız genişlesin, feraha kavuşalım.” Ermiş te Allah’a yalvarıp yakararak biraz dünyalık istemiş. Kadın odaya girdiğinde bir de bakar ki, köşede bir tuğla büyüklüğünde sapsarı bir altın külçesi durmaktadır. Hemen alıp sevinç çığlıkları arasında kocasına gösterir. Kocası da istediği gibi harcamasını söyler. O gece veli kul rüyasında kendisini cennette bir tuğlası eksik bulunan altından bir köşkün yanında görür. Bu köşkün kime ait olduğunu sorduğunda melekler kendisinin olduğunu söylerler. Veli tekrar eksik tuğlasının nerede olduğunu sorduğu zaman da şu cevabı alır: “Size gönderdik.” Veli kul uyandığında karısına altın külçesini getirmesini söyler. Külçe geldiğinde de başucuna koyarak samimi bir şekilde Allah’a şöyle yalvarır: Allah’ım! Bana bahşettiğin bu altın külçeyi sana geri iade ediyorum. Ne olur kabul buyur.” Allah onun duasını kabul ederek cennetteki köşkün eksik yerine koyar.

    
İSLAM BÜYÜKLERİNDE BİRİ ŞÖYLE DER:

“Allah kişinin dünyada yediği her lokmasına karşılık ahiretteki payını eksiltir.Nitekim Allah bir ayette şöyle buyuruyor: 

مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ:

“Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim de dünya kârını istiyorsa ona da dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.”(ŞURA SURESİ – 20. AYET)

  

DÜNYANIN AYAKTA DURMASI

Dünyanın ayakta durması, şu dört şeye bağlıdır:

1-) Âlimlerin ilmine

2-) Devlet adamlarının adaletine

3-) Zenginlerin cömertliğine

4-) Fakirlerin duasına


İlmiyle amil olup etrafını aydınlığa kavuşturan âlimler olmasaydı, cahiller koyu karanlıklar içinde yok olup giderler, helak olurlardı. Devlet adamlarının kılı kırk yaran adaletleri olmasaydı, insanlar kurdun koyunu yemesi gibi birbirlerine düşerek birbirlerini yerlerdi. Zenginlerin cömertliği olmasaydı, yoksul ve düşkünler sefaletleri boğulur giderlerdi. Yoksul ve düşkünlerin de Allah’a uzanan yalvarış, yakarış ve duaları olmasaydı, gökler ve yer bir harabeye döner helak olurdu.

 

DUANIN KABUL EDİLECEĞİ ZAMANLAR

Dua için muayyen bir zaman bahis konusu değildir. Mümin istediği zaman dua etmekte özgürdür. Bu sebeple insan, akşam yatağa girince, sabah olunca, yemek yiyince, namaz kılınca, eve girip çıkınca, işe başlarken veya herhangi önemli bir iş görürken dua edebilir. Ancak bazı vakitler vardır ki, o vakitlerde yapılan duaların kabul edileceğini Hz Peygamber (SAV) haber vermiştir. Bu zamanların bazıları şunlardır:


1-) EZANLA İKAMET ARASINDA YAPILAN DUA: Ezanla ikamet arasında yapılan dua kabul edilir. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Ezanla ikamet arasında yapılan dua makbuldür.”


2-) SAVAŞ YAPILIRKEN EDİLEN DUA: Savaş sırasında yapılan dualar da makbuldür. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“İki şey vardır ki, bunlar asla reddedilmezler: Ezan okunurken, birbirinin etini yercesine ölüm kalım savaşı yapılırken edilen dua ve niyazlar.”


3-) TOPLULUK (CEMAAT) HALİNDE YAPILAN DUALAR: Toplulukla, cemaat halinde yapılan duaların de kabul edileceği haber veriliyor. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Bir cemaat toplanıp ta bir kısmı dua eder, bir kısmı âmin derse, Allah onların duasını kabul eder.”


4-) HATİM SONUNDA YAPILAN DUA: Kur’an-ı Kerim’in baştan sonuna kadar okunması bittiği yani hatmedildiği zaman yapılacak dua da makbuldür. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Her hatim sonunda yapılacak dua müstecaptır.”


5-) YAĞMUR YAĞARKEN, RÜZGÂR ESERKEN YAPILAN DUA: Yağmur yağarken, rüzgâr eserken yapılan dualar da Allah katında makbul olan dualardandır. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Gökler çekildiğinde, Allah’a ihtiyaçlarınızı arz ediniz. Çünkü o zamanlar evvabîn ve Hakk’a yönelme zamanıdır.”


Yine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Gökyüzünün kapıları üç zamanda açılır. Bu zamanlarda dua ediniz. Ezan okunurken, yağmur yağarken ve harp edilirken.”


6-) KÂBE’Yİ GÖRÜNCE YAPILACAK DUA:
 Taberânî, Ebu Ümame’nin Hz Peygamber (SAV)’den rivayetini şöyle anlatıyor: Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu:

     “Şu dört yerde gök kapıları açılır ve dualar kabul edilir:

     1-) Allah yolunda düşman saflarıyla karşılaşma anında

     2-) Yağmur yağarken

     3-) Namaz kılarken

     4-) Kâbe’yi görünce.”


7-) NAMAZ SONUNDA EDİLEN DUA: Farz namazların sonlarında yapılan dualar kabul edilir. Bu hususta Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Kim farz namazı kılarsa, o namazın sonunda kendisi için müstecap bir dua vardır.”


8-) CUMA GÜNÜ YAPILAN DUA: Cuma gününde bir saat vardır ki, Allah o saatte kendisinden istenen her hayrı verir. Bu saate icabet saati denir. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Şüphe yoktur ki Cuma gününde bir saat vardır. Müslüman bir kul namaz kılarken o saate getirerek Allah’tan bir dilekte bulunursa, Allah o kimseye dilediğini verecektir.”


9-) RECEP AYININ İLK, BERAT, CUMA VE BAYRAM GECELERİ: Beş gecede yapılan reddedilmeyeceğine dair Hz Peygamber (SAV)’in beyanı vardır. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Beş gece vardır ki, o gecelerde yapılan dualar reddedilmez:

     1-) Recep ayının ilk gecesi

     2-) Şaban ayının 15. gecesi (Berat gecesi)

     3-) Cuma gecesi

     4-) Ramazan bayramı gecesi

     5-) Kurban bayramı gecesi”


Müslüman, her zaman dua yapabileceği gibi, özellikle bu zamanları iyi değerlendirmeli, boşa geçirmemelidir. Allah’tan hayırlı şeyleri istemeli, hayırsız şeyleri istememelidir.

 

DUASI MAKBUL OLAN İNSANLAR KİMLERDİR?

İnsanlar arasında öyle insanlar vardır ki, dilekleri ve duaları Allah tarafından hemen kabul olunur. O insanların yaptıkları dualar makbuldür:

1-) ANA-BABANIN DUASI: Ana-babanın evladına yaptığı dua, hangi cinsten olursa olsun mutlaka kabul edilir. Bu bakımdan onlardan hayır dua almak, beddualarından sakınmak, evlada düşen görevdir. Ana-babaların gönüllerini almalı ve haklarında hayırlı dua yapmalarını sağlamalıdır. Ana-babanın bedduasını alan çocuklar, hayatları boyu dünyada, ebedi olarak ta ahirette sürünürler. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Ana-babanın evladına yaptığı dua, peygamberin ümmetine yaptığı dua gibidir.”


2-) İYİLİK GÖREN ADAMIN DUASI: İyilik gören bir adam kendisine iyilik yapan hakkında dua yaparsa, bu dua da Allah tarafında kabul edilir. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“İyilik gören kimsenin, iyilik eden hakkında yaptığı dua ret olunmaz.”


3-) GIYABEN YAPILAN DUA:
 Bir müminin arkasından, diğer bir mümin kardeşinin yapacağı dua, Allah tarafından kabul edilir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:

“Bir adamın kardeşine gıyabında yaptığı dua reddedilmez.”


4-) HACILARIN DUASI:
 Hacıların, umre yapanların yaptıkları dualar makbuldür. Bu hususta Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Sizden biriniz ihrama girdiği vakit, dua ettikçe âmin desin. Allah’ım, beni affet dediği zaman âmin desin. Hayvana ve insana beddua etmesin. Çünkü ihramda bulunanın duası kabul olunur. Bütün müminler için dua eden kimsenin de duası kabul olunur.”


5-) MAZLUMUN DUASI:
 Mazlumun duası, ona zulmedenler için ne kötüdür. Yardım edenler için ise, çok makbuldür. O halde mazlumların hayır duası alınmalı, beddualarında sakınılmalıdır. Haksızlığın her çeşidinden sakınılmalıdır. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Mazlumun duası facir olsa dahi makbuldür.”

“Mazlumun bedduasından korkunuz. Zira bu beddua, bulutlara yüklenir, Allah’ın huzuruna varır. Allah şöyle buyurur: “Ey mazlum! Epey bir zaman sonra da, izzet ve celalim hakkı için sana mutlaka yardımcı olacağım.”


6-) MİSAFİRİN DUASI: Misafirden maksat yolculardır. Yolcu garip olduğu için ona hürmet ve hizmet edilir. Böylece kalbi kazanılarak duası alınır. Misafirin duasından çok büyük hayırlar ve faydalar mevcuttur. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Üç dua vardır ki muhakkak kabul olunur: Oruçlunun duası, yolcunun duası ve mazlumun duası.”

 Başka bir hadis-i şerif te şöyledir:

“Üç sınıf insanın duasını reddetmemek, Allah’ın fazl-ü keremindendir: İftar edinceye kadar oruçlunun duası, yardım görüp kurtuluncaya kadar mazlumun duası, vatanına dönünceye kadar yolcunun (misafirin) duası.”


7-) HASTANIN DUASI: Hasta olan müminlerin duası makbuldür. Bunun için hastaları ziyaret etmenin ve hatırlarını sormanın büyük faydaları vardır. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Sizden biriniz bir hastayı ziyaret ettiğinde onunla müsafaha yapsın ve elini hastanın alnına koyarak nasıl olduğunu sorsun ve onun için şifa uzun ömür dileğinde bulunsun ve ondan kendisine dua etmesini istesin. Zira hastanın duası, meleklerin duası gibidir.”


8-) HAFIZLARIN DUASI: Okuduğu Kur’an ile amil olan ve ehl-i takva bir hafızın yaptığı dua da kabul olunur. Hatim duası ve o hatmi okuyan hafızın duası reddedilmez. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:

“Hamil-i Kur’an (hafız) olanın kabul edilecek bir duası vardır. Onu eder ve kabul olunur.”

Başka bir hadislerinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Kul (mümin, hafız) hatmettiği zaman, hatmi esnasında onun üzerine altmış bin melek salât (istiğfar ve dua) eder.”


9-) ALLAH’I ZİKREDENLERİN DUASI: Zikir büyük bir ibadettir. Mümin Allah’ı zikrettiği zaman, melekler onun etrafında tavaf eder. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Hiçbir topluluk yoktur ki, Allah’ı zikredip ansınlar da kendilerini melekler ihata edip Allah’ın rahmeti kaplamasın ve üzerlerine sekînet ve vakar inmesin, aynı zamanda Allah onları mahiyetindekilere( meleklere) övüp anmasın.”

Başka bir hadis te şöyledir:

“Üç sınıf insanın duasını Allah reddetmez: Allah’ı çok zikredenlerin duasını, mazlumun bedduasını ve adaletli hükümdarın duasını”


10-) SIKINTIYA DÜŞENLERİN DUASI: Musibete uğrayanların, sıkıntıya düşenlerin duaları makbul olur. Yalnız kul her zaman dua etmeli, sıkıntıya, darlık ve musibete uğradığı veya uğrayacağı güne kadar duayı ertelememelidir. Beyhâkî şöyle rivayet ediyor:

“Adamın biri Tâvûs-u Yemanî ye şöyle dedi: “Benim için dua et.” Tâvûs şöyle dedi: “Sen, Allah’a kendin dua et. Çünkü Allah, sıkışık durumda olan kimsenin duasını kabul buyurur.”

Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

“Sıkıntı, bela ve üzüntü anında Allah’ın duasını kabul etmesi kimin arzusu ise, ferah, afiyet ve bolluk zamanında Allah’a çokça dua etsin.”


Sıkıntıya düşen üç kişinin durumlarını Hz Peygamber (SAV) şöyle beyan buyuruyor:

“Sizden önceki ümmetlerden üç kişi yola çıktılar, gittikleri dağda yağmura tutuldular. Yağmur şiddetlendi ortalığı seller bastı. Bir mağaraya sığındılar. Yerinden kopan iri bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Mağarada kalan üç kişi, diri diri mağarada gömülmemek için çareler aramaya başladılar ve şöyle bir karara vardılar: “Bizi bu kayadan kurtaracak bir şey varsa, o da bizim ihlâs ve samimiyete dayanan ibadetlerimizdir. Bunlara dayanarak Allah’a dua ve niyaz edelim.”

Bunun üzerine birincisi şöyle anlattı:

“Ya Rabbi! Benim yaşlı bir annemle babam vardır. Koyunlarımın sütünün sağar, onların payını vermedikçe, çocuklarımın yanına gitmezdim. Bir gün işlerimin çokluğu sebebiyle geç kalmıştım. Anamla babam uyumuşlardı. Onların hakkını vermeden çocuklarımın yanına gitmek bana çok ağır geldi. Süt kabı elimde uyanmalarını bekledim. Sabah olup uyanınca sütlerini içirdim. Daha sonra çocuklarımın yanına gittim. Ya Rabbi! Şayet ben bunu senin rızan için yaptımsa, bu kaya yüzünden uğradığımız belayı başımızdan def et.”

Bu duadan sonra kaya yerinden biraz oynadı, fakat kurtulacakları kadar açılmadı.

İkincisi söze başladı:

“Ya Rabbi! Canım kadar sevdiğim amcamın bir kızı vardı. Bir gün ona yaklaştım ve kendisine duyduğum sevgiyi anlattım. Onu iğfal edip baştan çıkarmaya arzuluyordum. Fakat o buna yanaşmadı. Yıllar sonra yine karşılaştık. Benim 120.000 altınım vardı, bunların hepsini ona gösterdim. Bunların hepsini sana vereyim benim ol dedim. Gözleri kamaşmıştı. Teklifimi kabul etti. Ne olduysa o zaman oldu. Gönlüm Allah korkusuyla dolmuştu. Ona el sürmekten çekindim. Altınları da kendisine verdim. Ya Rabbi! Ben bu hareketi senin rızanı gözeterek yapmışsam, şu kaya yüzünden uğradığımız belayı başımızdan def et.”

Dua bitince kaya yerinden oynadı ama yine de çıkacakları kadar açılmadı.

Üçüncüsü söze başladı:

“Ya Rabbi! Bir zamanlar büyük bir iş sahibi idim. Yanımda çalışan işçilerim vardı. İş bitince hepsinin ücretini vermek âdetimdi. Günlerden bir gün işçilerimden biri ücretini almadan bırakıp gitmişti. Ona ait ücreti işlettim. Pirinç ekip onun namına çok kâr ettim. Bir gün adam çıka geldi ve benden ücretini istedi. Kendisine, şu gördüğün develer, inekler ve koyunlar sana aittir dedim. Adam kendisiyle alay ettiğimi sandı. Ciddi söylediğimi anlayınca, mallarını alıp götürdü. Ya Rabbi! Bunu senin rızan için yaptımsa, şu kaya yüzünden uğradığımız belayı üzerimizden def et.”

Kaya birden açıldı ve üç arkadaş kapandıkları mağaradan çıktılar.”

 

DUALARIN KABUL EDİLDİĞİNİN ALAMETLERİ

Duaların Allah katında kabul edildiğinin bir takım alametleri vardır. Dua eden kimsede dua esnasında veya duadan sonra şu hallerden biri vaki olması halinde, duanın kabul edildiğinin alametlerinden sayılmıştır. Bu haller şunlardır:

A-) Dua edene, elinde olmayan bir sebeple huşu gelmesi

B-) Ağlaması veya ağlama arzusunun gelmesi

C-) Ağırlık basması

D-) Dua edenin aksırması

E-) Dua edenin terlemesi

F-) Dua edenin titremesi

G-) Dua edenin ateşlenmesi

H-) Dua edenin üşümesi

I-) Dua edenin yük altından çıkmış gibi kendisini hafif hissetmesi şeklinde tezahür eder.

 

DUALARIN KABULÜNE MANİ OLAN HALLER

Birçok kişi dua ediyor ve duasının kabul edilmediğini görünce de dua etmekten vaz geçiyorlar, umutsuzluğa kapılıyorlar. Düşünmüyorlar ki duaları kabul edilmiyorsa, bunun bir nedeni vardır. Şu halde kula düşen görev, ister kabul edilsin ister edilmesin duadan vaz geçmemektir. Duanın kabul edilmesine engel olan şey ortadan kalktığı zaman duanın kabul edileceği muhakkaktır. Duanın kabulüne mani olan halleri şöyle sıralayabiliriz:


1-) HARAM LOKMA YEMEK: 
haram yemek bir isyandır, duanın kabulüne manidir. Bunun için mümin helalinden kazanmalı, helal lokma yemeli ve dua etmeli ki duası kabul edilsin.


2-) YALAN SÖYLEMEK: Yalan söylemek te isyandır, haramdır, duanın kabulüne manidir. Doğruluk her şeyin başıdır. Esasen Müslüman doğru insan anlamına gelir.

Duam kabul edilmiyor diyenlere İbrahim Ethem (KS) şöyle cevap veriyor:

İbrahim Ethem Hazretleri, Basra çarşısından geçiyordu. İnsanlar onu bulmuşken etrafında toplandılar ve sordular: “Ey Ebu İshak! Biz Allah’a dua ediyoruz ama Allah dualarımızı kabul etmiyor. Niçin?” İbrahim Ethem şu cevabı verdi: “Sizin kalpleriniz şu on şeydan dolayı ölmüş:” Tekrar sordular: “Acaba kalplerimizi öldüren şeyler nedir?” İbrahim Ethem cevap verdi: “Kalplerinizi öldüren on haslet şunlardır:

1-) Allah’ın hakkını bildiğiniz halde yerine getirmediniz.

2-) Kur’an-ı Kerim’i okudunuz, fakat hükümleriyle amel etmediniz.

3-) Biz Allah’ın Resulünü (SAV) seviyoruz dediniz, fakat sünnetini terk ettiniz.

4-) Allah’ın nimetini yersiniz; ama onun şükrünü eda etmezsiniz.

5-) Ölüm haktır dediğiniz halde, ölüm için hazırlık yapmadınız.

6-) Şeytanın düşman olduğunu iddia ettiğiniz halde, günah işlemede ona itaat ettiniz.

7-) Biz ateşten (cehennemden) korkarız dediğiniz halde nefis ve şeytana uymak suretiyle kendi nefsinizi elinizle ateşe attınız.

8-) Biz cenneti seviyoruz dediniz, fakat cennet için hiçbir amel yapmadınız.

9-) Ölüleriniz gömersiniz; ama onlardan ibret almazsınız.

10-) Yataklarınızdan kalktığınız zaman, ayıplarınızı sırtınızın arkasına atıyorsunuz, halkın ayıplarını getirip önünüze seriyorsunuz. Böylece Rabbinizin gazaba getiriyorsunuz. Durum böyleyken Rabbiniz sizin dualarınızı nasıl kabul edecektir?”

    

KAYNAK : MÜ’MİNLERE VAAZ VE İRŞAT      MEHMET ALTUNKAYA

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam470
Toplam Ziyaret5083471
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI