DUANIN ÖNEMİ
ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعاًوَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ:
“Rabbinize yalvara yakara, gizlice dua edin. Şu bir hakikattir ki, Allah haddi aşanları sevmez.” (A’RAF SURESİ - 55. AYET)
Allah’a yapılan kulluk vazifeleri, bedeni ve mali olmak üzere ikiye ayrılır. Bedenen yapılan ibadetler ya vücudun tamamı ile yapılır; namaz gibi, ya da vücudun bir uzvu ile yapılır; dua, zikir ve Kur’an okumak gibi.
Dua, Allah’ın rububiyetine iman etmiş bir kulun, kendi acizliğini idrak etmesi ve yüce Rabbimize yalvarıp inayetini istemesidir. Bu inanç ve idrak ile bir mümin ellerini duanın kıblesi olan semaya doğru kaldırdığında, Allah’a ibadetin en değerlisini yapmış olur. Bu konuda bir hadis-i şerif şöyledir:
ألدعآءمخ العبادة.
“Dua, ibadetin özüdür.”
İbadetlerin ve yapılan hayırlı işlerin sonunda dua terk edilecek olursa iliği kopmuş bir canlı gibi ibadetin ruhu zarar görmüş olur. Bu mühim noktaya dikkat çeken Peygamberimiz (SAV), farz ibadetlerin sonunda faziletli işlerin nihayete ermesinde, teşebbüs edilecek meşru bir işin hayırla neticelenmesinde dua etmemiz için bizi uyarmıştır.
Bu dünya bir sebepler âlemine aittir. O bakımdan her şey bir sebebe bağlanmış bulunmaktadır. Keremine nihayet olmayan Rabbimiz, ihtiyaçlarımızı zat-ı ilahisine arz edebilmemiz için dua yolunu açmıştır. Bu hal şu ayette ifadesini bulmuştur:
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ:
“Rabbiniz: “Bana dua edin ki duanıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir.” buyurmuştur.” (MÜ’MİN SURESİ – 60. AYET)
Allah’a dua etmemek gafletten ileri geliyorsa kalbi karartır. Allah’a ihtiyaç duymamaktan doğuyorsa Allah’ın o kula gazap etmesine sebep olur. Bu hususu açıklayan bir hadis şöyledir:
من لم يدع الله سبحانه غضب عليه.
“Kim noksanlıktan münezzeh olan Allah’a dua etmezse Allah ta ona gazap eder.”
Allah, kendisinden istekte bulunulmasını arzu eder. Başı daralan, bir derde müptela olan ve sıkıntılı bir hal ile karşılaşan kimse, Allah’a dua ve münacat ederek yalvarmalıdır. Yüce Rabbimiz kulunun bu yakarmasından razı olur ve onun kurtuluşu için gerekli esbabı yaratır.
Bu hususa ışık tutan bir ayet şöyledir:
وَإِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُم مُّنِيبِينَ إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا أَذَاقَهُم مِّنْهُ رَحْمَةً إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ:
“İnsanoğluna bir zarar isabet etti mi Rablerine, (yalnız) O’na dönerek, dua ederler. Sonra onlara kendi (canip) inden bir rahmet tattırdığı zaman da bakarsınız ki, onlardan bir güruh Rablerine şirk koşup durmaktadırlar.” (RUM SURESİ – 33. AYET)
Bir diğer ayet-i kerime de şöyledir:
أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ
مَّعَ اللَّهِ قَلِيلاً مَّا تَذَكَّرُونَ:
Yoksa bunalmışa kendisine dua (ve iltica) zaman icabet eden, fenalığı gideren, sizi yeryüzünün hükümdarı kılan mı? Allah ile beraber bir tanrı ha? Siz ne kıt düşünüyorsunuz.” (NEML SURESİ – 62. AYET)
Rahmetine ve lütfuna hudut olmayan Rabbimiz kulunun zat-ı ilahisine ihtiyacını arz etmesinden razı ve hoşnut olur. Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde şöyle buyuruyor:
سلواالله من فضله فإن الله يحب أن يسءل وأفضل العبادة إنتظارالفرج.
“Allah’ın fazl-ı kereminden isteyin. Aziz ve celil olan Allah, kendisinden istemeyi sever. İbadetin faziletçe en üstünü, dertten kurtulmayı gözetmektir.”
Müminin yalvarması, Allah’ın hoşuna gittiği için, daha fazla yalvarsın diye, isteği biraz geç olarak verilir. İnkâr ehlinin küflü ve küfürlü ağzından çıkan dua, Allah’ın rızasına muvafık olmadığından, onun mülevves ağzı kapansın diye dileği çabuk verilir. Bir babanın büyük çocuğu ile küçük çocuğu arasındaki onların dileklerini karşılama durumu, küçüğünü yalvartması, misal olarak anlatılacak.
Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde şöyle buyuruyor:
إذاقال العبديارب يارب يارب قال الله تعالىلبيك عبدىسل تعط.
“Kul, Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi dediği zaman Allah (CC): Kulum, ne diliyorsun? İste, dilediğin verilecektir. Buyurur.”
Kulun dua ederek yalvarması anında Allah’ın “BUYUR KULUM” demesi, kul için ne büyük izzet ve şereftir. Müslüman bir insan, daima hakkı ve hakikati haber veren Peygamberimiz (SAV)’in bu beyanını heyecanla izlemeli ve gereğini yerine getirmelidir. Şu hadisi de asla unutmamalıdır:
إن ربكم تبارك وتعالىحيى كريم يستحىمن عبده إذارفع يديه إليه أن يردهماصفرا.
“Mübarek ve yüce Rabbiniz, hayâ ve kerem sahibidir. Kulu, kendisine el kaldırdığı zaman, onları boş olarak geri çevirmeye kulundan hayâ eder.”
Dua, düşen yıldırımların zarar vermemesi için dikilen paratoner gibidir. Kul ellerini açarak ihlâsla Yüce Rabbimize yalvaracak olursa gelecek felaket, bu yalvarış sebebiyle geri çevrilir.
Peygamberimiz (SAV) bu konuyla ilgili bir hadislerinde şöyle buyuruyor:
ألدعآءينفع ممانزل وممالم ينزل فعليكم عبادالله بالدعآء.
“Dua, inen felaketlere de inmemiş musibetlere de fayda verir. Allah’ın kulları! Size duaya devam lazımdır.” Bir diğer hadis te şöyledir:
لاتعجزوافىالدعآءفإنه لن يهلك مع الدعآءأحد.
“Dua etmekte acizlik göstermeyiniz. Zira dua etmekle beraber hiçbir fert helak olacak değildir.”
Müminin en etkili silahı duadır. Füzelerin ulaşamadığı yere dua ulaşır. Kurşunların delemediği hedefleri dua delip geçer. Bu sebeple Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde bizi şöyle uyarıyor:
ألدعآءسلاح المؤمنين وعمادالدين ونورالسماوات والأرض.
“Dua, müminin silahı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur.”
Peygamberimiz (SAV), Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderirken, yapacağı tebliğ ve icraatla ilgili tavsiyesinin son kısmında şöyle buyurdu: “Mazlumun senin aleyhine yapacağı duadan sakın. Şu muhakkak ki, o dua ile Allah arasında bir hicap yoktur.”
O sırada Yemen halkının çoğu Hıristiyan’dı. Ahmet b. Hanbel’in MÜSNED’inde mazluma açıklama getirilmekte: “Kâfir bile olsa mazlumun ilenmesinden sakının. Zira onun önünde bir perde yoktur.” buyrulmaktadır. Bu açıklamayı teyit eden bir başka hadiste de Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
ثلاث دعوات مستجابات لاشك فيهن دعوة الوالدودعوة المسافرودعوة المظلوم.
“Üç dua vardır ki onların kabul edileceğinde tereddüt yoktur: Baba ve annenin duası, misafirin duası, haksızlığa uğratılmışın duası.”
Peygamberiz (SAV), duaları reddedilmeyecek kimselerle ilgili olarak başka bir hadislerinde şöyle buyurur:
ثلاثة لاترددعوتهم:الإمام العادل والصآءم حين يفطرودعوة المظلوم يرفعهاالله تعالىفوق الغمام وتفتح لهآأبواب السمآء ويقول الرب تبارك وتعالى وعزتىلأنصرنك ولوبعدحين.
“Üç kişi vardır ki duaları geri çevrilmez: İftar edesiye kadar oruçlunun, Adil hükümdarın ve zulme uğramışların duası. Allah o duayı bulutların üstüne kaldırır. Ona gök kapıları açılır. Allah der ki: İzzetime and olsun ki bir zaman sonra bile olsa elbette sana yardım edeceğim.”
İnsan varlık zamanında darlığı hatırdan çıkarmamalı ve her zaman dua etmelidir. Peygamberimiz (SAV) bizleri bu konuda şöyle uyarıyor:
من سره أن يستجيب الله له عندالشدآءدوالكرب فاليكثرالدعآء فىالرخاء.
“Şiddetli hadiseler ve sıkıntılı zamanlarda duasını Allah’ın kabul etmesinden sevinç duyacak kimse, iyilik ve bolluk zamanlarında da duayı çok yapsın.”
Müslümanların cennete girdikleri zaman yapacakları dua ile konumuzu bitirelim:
دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ:
“Oradaki duaları: “Münezzehsin ey Allah’ım”, dirlik temennileri: “Selam size” ve dualarının sonu da: “HAMD OLSUN KÂİNATIN RABBİ OLAN ALLAH’A demektir.” (YUNUS SURESİ – 10. AYET)
KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜMİNLERE VAAZLAR MEHMET EMRE