DÜNYA VE AHİRET SAADETİ NEYE BAĞLIDIR?
وَالْعَصْرِ:إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ:إِلَّا الَّذِينَ آمَنُواوَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ:
“And olsun asra ki, muhakkak insan kati bir ziyandadır. Ancak iman edenlerle güzel amel (ve hareketler) de bulunanlar, bir de birbirlerine hakkı tavsiye, sabrı tavsiye edenler böyle değildir. (Onlar ziyandan müstesnadırlar.)(ASR SURESİ - 1/3. AYETLER)
Dünyada huzuru ve ahirette saadeti uman ve arayanlar, bu sure-i celilenin ifade ettiği açık ve seçik mana karşısında tefekkür edip, bu ayetlerin hükümlerine göre hayatının programını çizmek zorundadırlar.
İnsanoğlunun Allah’a karşı mükellef bulunduğu vazifelerinin başında iman gelmektedir. Her peygamberin ilk işi, halkı imana davet etmek olmuştur. İmanın değeri her türlü maddi ve manevi kıymetin üstündedir. İman varsa işlerimizin değeri vardır. Aksi halde yaptıklarımız kuru bir iskelet gibi kıymetsiz ve değersizdir. İman kıymet ifade eden ve hesap işinde kullanılan rakamlar gibidir. İmana dayanmayan ameller de sıfıra benzemektedir. İnanç sahibi olmayan bir kimsenin yaptığı işler ne kadar çok olursa olsun Allah katında bir değeri yoktur. Sıfırları yan yana dizseniz veya alt alta yazsanız değer ifade eden hiçbir rakam elde edemezsiniz. Sıraladığınız bu sıfırların önüne her hangi bir rakam koyarsanız, haşmetli bir rakam elde edersiniz. Bazen okunması mümkün olamayacak derecede bir sayı elde edersiniz.
İman, vücuda nispetle ruh, ağaca nispetle kök ve binaya nispetle temel gibidir. Ruhsuz vücudun yaşaması, köksüz ağacın yeşermesi ve temelsiz binaların payidar olması nasıl mümkün değilse, imansız bir milletin ayakta durması ve parlak bir geleceğe sahip olması da mümkün değildir. İman bir nurdur ki kalpler onunla huzura kavuşur. Beşerin düşünce ufkunu ve ruh âlemini kaplayan karanlıklar, ancak iman nuru ile dağılabilir. Bu nurdan mahrum kalan cemiyetler, fikri sapkınların en bayağısı içinde bocalamakta, imandan yoksun gönüller, dinmek bilmeyen ıstıraplarla çırpınmaktadır. İman, kalbin hayatı ve ruhun ab-ı hayatıdır.
Vazife ve mesuliyet duygusunun kalbin derinliklerinde yer edinmesi imanın varlığı ile mümkündür. Fertleri görev şuuruna bağlayan ve en güç şartlar içinde bile doğru yolda devam ettiren yegâne şey imandır. Yoksulluk içinde kıvranan bir ferdin, din kardeşinin iyiliğini kendi nefsine tercihi, imandan aldığı güçle mümkündür. İmansızın işi çöldeki serap gibi faydasız ve fırtınada savrulan kül gibi perişandır.
İman; Peygamberimiz (SAV)’i, Allah katından getirdiği ve tebliğ ettiği kesin olarak bilinen hususların tamamında tasdik etmekten ibarettir. İmanda itibar son nefesedir. Bunun için bir mümin imanını sonuna kadar korumak zorundadır. Bir nimeti korumak, elde etmekten daha zordur. Kelime-i şehadet getirerek Müslüman olan bir kimsenin ruhunu mümin olarak teslim etmesi hünerdir.
Dünya ve ahirette saadete ulaşabilmenin asli şartı iman etmekle beraber tali derecedeki Salih ameller ve iyi işler de kişinin saadetine ve iki cihanda bahtiyar olmasına vesile teşkil etmektedir. Bu sebeple iman sahibi bir Müslüman’ı mesut edecek ve kurtuluşuna vesile olacak hususları önem derecesine anlatalım:
TAKDİR-İ İLAHİ’YE RAZI OLMAK
Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde şöyle buyurur:
عن سعدقال:قال رسول الله (صعلم):من سعادة ابن آدم رضاه بماقضىالله له،ومن شقاوة ابن آدم تركه استخارة الله،ومن شقاوة ابن آدم سخطة بماقضىالله له.
“Allah tarafından takdir olunana razı olması, âdemoğlunun saadetindendir. Allah’tan hayır istemeyi terk etmesi, âdemoğlunun bedbahtlığından ve Allah tarafından kendisine takdir edilene gazaplanması ve razı olmaması âdemoğlunun şekavetindendir.”
Bir kulun imanda kemal derecesine ulaştığının alameti, Allah’ın takdirine razı olmasıyla açığa çıkar. “Kadere iman eden kederden emin olur.” hadisinin gereğince Allah’ın takdirine teslimiyet gösteren insan gönül huzuruna kavuşur ve mesut bir hayat geçirir. Bu inanç ve idrakten mahrum olan kimse de kader hükmüne razı olmadığı için dünyada buhran ve ahirette hüsran içinde kıvranır. Bu hususa şu hadis ışık tutar: Hz Ali (RA) rivayet ediyor:
عن عل يرضي الله عنه قال كنافىجنازة فىبقيع الغرقدفأتاالنبي(صعلم)فقعدحوله ومعه مخصرة فنكس فجعل ينكث بمخصرته ثم قال مامنكم من أحدمامن نفس منفوسة إلاكتب مكانها من الجنة والنار وإلاقدكتبت شقية أوسعيدة فقال رجل يارسول الله أفى نتكل علىكتابنا وندع العمل فمن كان منا من اهل السعادة فسيصيرإلىعمل أهل الشقاوة قال أمآأهل السعادة فسيسرون لعمل السعادة وأمآاهل الشقاوة فييسرون لعمل الشقاوة ثم قرأفأمامن أعطىواتقىالآية.
“Biz bir kere Baki Kabristanında bir cenazede bulunduk. Peygamber (SAV) de gelip yanımıza oturdu, biz de O’nun etrafına oturduk. O’nun yanında bir asa vardı. Peygamber (SAV) başını eğdi, asası ile yere vurmaya başladı. Sonra şöyle buyurdu: Sizden hiçbir kimse ve yaratılmış nefislerden hiçbir nefis yoktur ki onun cennetteki ve cehennemdeki yeri Allah tarafından takdir edilmemiş olsun, onun şaki ve said olduğu tespit edilmemiş bulunsun. Bunun üzerine ashap’tan biri: Öyle ise ey Allah’ın Rasülü, Ameli ve ibadeti bırakıp Allah’ın takdirine itimat edemez miyiz? Bizden saadet ehli olması mukadder olan her şahsı kaza-ı ilahi saadet ehlinin hayır ameline sevk eder de kişi cennete nail olur. Yine bizden şekavet ehlinden olması mukadder olan her kişiyi de kaza-ı ilahi, şekavet ehlinin kötü ameline sevk eder, bu kimse de cehenneme girer. Dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV): “Saadet ehline, saadet ehlinin hayırlı işi sevdirilerek ifası kolaylaştırılır. Şekavet ehline de eşkıya zümresinin kötü işleri sevdirilerek ifası kolaylaştırılır.” buyurdu. Sonra da Peygamberimiz (SAV), şu ayeti okudu:
فَأَمَّا مَن أَعْطَى وَاتَّقَى:وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى:فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى:وَأَمَّا مَن بَخِلَ وَاسْتَغْنَى:وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى:فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى:
“Bundan sonra kim verir ve sakınırsa, o en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız. Amma kim cimrilik eder, kendini müstağni görür ve o en güzeli yalan sayarsa, biz de ona en güç olanı kolaylaştırırız.” (LEYL SURESİ – 5 / 10. AYETLER)
FİTNEDEN UZAK DURMAK VE BELAYA SABRETMEK
İnsan, içinde yaşadığı toplum hayatında bir takım kargaşalarla ve fitnelerle karşılaşır. Bunlara yaklaşacak ve kendini kaptıracak olursa başını derde sokmuş olur. Fitnenin sath-ı mahallinde bulunan kimse, çok kere felaketin kucağına düşmüş olur. Canı yanan ve çalkantıların etkisiyle öfkelenen bu kişi birçok siyasi ve toplumsal çalkantıların oyuncağı haline gelmiş olur. Peygamberimiz (SAV), bizlere şu açıklamayı yapıyor:
إن السعيدلمن جنب الفتن إن السعيدلمن جنب الفتن،إن السعيدلمن جنب الفتن ولمن أبتلي فصبر فواها.
“Şüphe yok ki saadete eren, fitneden uzaklaştırılan kimsedir. Şüphesiz said olan şahıs, fitneden uzaklaştırılan kimsedir. Hakikat saadete ulaşan kişi fitneden uzaklaştırılan ve bir belaya uğratılıp ta onun hüznüne ve kederine sabreden kimsedir.”
UZUN ÖMÜRLÜ VE TEVBEYE MUVAFFAK OLMAK
İnsan hayatının sayılı nefesleri Allah tarafından kula ihsan olunmuş çok değerli bir nimettir. Bu nimetin kadrini bilmek, ömür sermayesini hayırlı amelleri işlemeye tahsis etmeye bağlıdır. Bu şaşmaz ve şaşırtmaz ölçüye riayet eden kimsenin ömrü uzadıkça hayırlı işleri de artmış ve çoğalmış olur.
Allah’ın rızasının nelere bağlı olduğunu, Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde şöyle ifade eder:
إن من سعادة المرءأن يطول عمره ويرزقه الله الإنابة.
“Kişinin ömrünün uzun olması ve Allah’ın ona tevbeyi (hak yoluna dönüş yapmayı) nasip etmesi, onun saadet ehli olmasındandır.”
Bir diğer hadis-i şerif te şöyledir:
من السعادة أن يطول عمر العبد ويرزقه الله الإنابة.
“Kulun ömrünün uzun olması ve Allah’ın ona tevbe nasip etmesi, saadet sebeplerindendir.”
ÖMRÜNÜ ALLAH’A İBADET VE İTAATTA GEÇİRMEK
İnsanın yaratılmasına gaye teşkil eden husus, Allah’a kul olmaktır. Bunun kemal derecesi de ibadet ve itaatte kusur etmemek ve yasaklanan şeylerden uzak durmaktır. Bir insanın Allah’a kul olması izzet ve şereflerin en yücesidir. Bu idrake ve imana sahip velilerde MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ şöyle demektedir: “Men bende şudem, Kul oldum, kul oldum, kul oldum.”
Allah’a kul olmaya yanaşmayan kimseler arasından bir peygamber tayin olunmamış ve bir veli yetişmemiştir. Allah’a kul olmayan bir şahıs mümin olamaz, hatta insan bile olamaz. O, biyolojik yapısı itibarıyla insana benzemekteyse de dört ayaklı varlıklardan daha düşük derecede ve daha sapkın bulunmaktadır. Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde şöyle buyuruyor:
إن السعادة كل السعادة طول العمر فىطاعة الله.
“Saadet-i kâmile, saadetin hepsini kuşatan husus, Allah’ın taatında geçen uzun ömürdür.”
İYİ KOMŞUYA SAHİP OLMAK
İnsan tek başına yaşamaktan nefret eder ve diğer insanlarla ülfet ve muhabbet etmek ister. Bu arzunun en uygun biçimde tahakkuk etmesi, mesken olarak kullandığı evin etrafında iyi komşuların bulunmasına bağlıdır. İnanç ve ahlak itibarıyla iyi hareket ve davranış itibarıyla dürüst bir komşu, evin etrafında bulunan komşulara hayırhah olur. Onlara zarar vermekten son derece sakınır ve komşularının malını, canını ve ırzını korumayı kendisi için bir vazife bilir. “Evden önce komşu al.” atasözü, iyi bir komşuya sahip olmanın kıymet biçilmez değerini açıklar. Peygamberimiz (SAV),bir hadislerinde şöyle buyurur:
من سعادة المرءالجارالصالح والمركب الهنئ والمسكن الوغسع.
“İyi komşu, binilip inilmesi kolay olan binek ve geniş bir ev, kişinin saadet sebeplerindendir.”
PEYGAMBER (SAV) EFENDİMİZİN ŞEFAATINA NAİL OLMAK
Peygamberimiz (SAV)’in şefaatine nail olmak uhrevi saadetin en değerlisi olmaktadır. Çok sıkıntılı bir gün olan kıyamet gününde Peygamberimiz (SAV)’in LİVA-ÜL HAMD sancağının altında bulunmak ve O’nun şefaatine nail olmak büyük bir saadettir. Ebu Hüreyre (RA) anlatıyor: Peygamber (SAV)’e: “Ey Allah’ın Rasülü! Kıyamet günü senin şefaatinle bahtiyar olacak insanların en mesudu kimdir?” diye sordum. Peygamber (SAV):
أسعد الناس بشفاعتىيوم القيامة من قال لآإله إلاالله خالصا من قلبه أونفسه.
“Ey Ebu Hüreyre; kesin olarak zannediyorum ki senden evvel hiçbir kimse bu hadisten bana sual sormamıştır. Çünkü senin hadis üzerine düşkünlüğünü görmekteyim. Kıyamet günü benim şefaatimle bahtiyar olacak insanların en mesudu, kalbinden veya canından kaynaklanan halis bir niyetle LA İLAHE İLLALLAH diyen kimsedir.” buyurdular.
Peygamberimiz (SAV),diğer bir hadislerinde de şöyle buyuruyor:
تمام النعمة دخول الجنة والفوزمن النار.
“Nimetin tamam olması, cennete girmek ve cehennem ateşinden kurtulmaktır.”
Nimetler başlıca iki kısma ayrılır: Birincisi gaye olan nimettir. Diğeri buna vesile olan nimettir. Gaye nimet, ahiret saadetidir. Bu manadaki saadet, dört şeyden ibarettir: Yokluk arız olmayan bir varlık (saadette devamlılık), üzüntüsü ve kederi bulunmayan bir sevinç, cehaleti olmayan bir ilim ve fakirlik arız olmayan bir zenginliktir.
Ariflerden bir zata: “Nimetin tamam olması ne demektir?” diye sorulduğunda, o zat; “Bir ayağını sıratın üzerine, diğer ayağını cennete koyman, kolayca cennete ulaşmandır.” demiştir.
KAYNAK : KÜRSÜDEN MÜMİNLERE VAAZLAR MEHMET EMRE