DİLİ TUTMAK
Ebu Said El-Hudri (RA)’den rivayet edildiğine göre adamın biri bir gün Peygamberimiz (SAV)’e gelerek: “Ya Rasülallah (SAV), bana bir öğüt ver.” dedi. Peygamberimiz (SAV) de adama şöyle buyurdu: “Mutlaka takva sahibi olmalısın. Çünkü takva tüm iyilikleri içerir. Mutlaka cihat etmeli (yani hem dış düşmanlarla hem de nefsinde çöreklenen kötü huylara karşı) savaşmalısın. Çünkü cihat Müslümanların ruhbanlığıdır. Bir de Allah’ı zikretmeli ve Kur’an okumalısın. Çünkü bu ikisi senin için yeryüzünde nur ve gökyüzünde adının iyi anılmasına vesiledir. Dilini tutmalı, ona sadece hayırlı söz söyletmelisin. Çünkü ancak böylece şeytanı yenebilirsin.”
Görülüğü gibi Peygamberimiz (SAV) burada takvayı, Allah’tan korkmayı tavsiye ediyor. Çünkü takva, Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından uzak durmak demektir. İnsan bu prensibe uyunca bütün iyilikleri şahsında toplamış olur. Peygamberimiz (SAV)’in DİLİNİ TUT şeklindeki buyruğu, ağzını sadece hayırlı söz söylemek için aç demektir. Yani ya hayırlı söz söyle de kendine yarar sağla veya sus da selamete er. Çünkü selamet susmaktadır. Bilmelisin ki, insan şeytanı ancak susarak yenebilir. Buna göre Müslüman dilini tutmalıdır ki, şeytanın zararından korunmalı ve Allah tarafından ayıplarının örtülmesini bekleyebilmelidir.
Hz Ömer (RA)’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Kim kölesini döverse bu hareketin kefareti kölesini azat etmektir. Kim dilini tutarsa Allah ta onun kusurlarını örter. Kim öfkesini yenerse Allah onu azabından korur. Kim Allah’tan özür dilerse Allah tarafından mazereti kabul edilir.”
Ebu Hüreyre (RA)’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse komşusu ile iyi geçinsin, misafirini ağırlasın, ya hayır söylesin veya sussun.”
Yala anlatıyor: Bir gün zahit Muhammed b. Suka’yı ziyaret etmeye gitmiştik. Bize: “Size birkaç söz söyleyeyim de onlardan yararlanınız. Çünkü bu sözler vaktiyle bana yararlı olmuştu. Bir defasında Ata b. Ribah bana şöyle demişti: Yeğenim, sizden önceki Müslümanlar boş konuşmaktan hoşlanmazlardı. Onlar Kur’an okumanın, iyiliği emredip kötülüğü yasaklamanın ve zaruri geçinle ilgili bir meseleyi dile getirmenin dışında kalan her konuşmayı boş söz sayarlardı.
Yoksa siz Allah’ın şu ayetlerine inanmıyor musunuz?:
كِرَاماًكَاتِبِينَ : يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُون َ:
“Oysa üzerinizde koruyucu (yaptıklarınızı zaptedici) melekler vardır. Şerefli kâtipler. Her yaptığınızı bilirler.” (İNFİTAR SURESİ – 10 / 12. AYETLER)
إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيد ٌ :مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيد ٌ:
“O’nun sağında ve solunda oturan iki alıcı melek yaptıklarını kaydetmektedirler. İnsan hiçbir şey söylemez ki, yanı başında onu gözetleyen, dediklerini zapt eden (bir melek) hazır durmasın.” (KAF SURESİ – 17 / 18. AYET)
Acaba çoğunlukla ve dünyaya ne de ahirete yaramayan sözlerle doldurduğumuz amel defterleri, yarın elinize verildiğinde utanmayacak mısınız?
Ebu Hüreyre (RA)’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Boş konuşmaktan sakınmak, insanın iyi bir Müslüman olduğunu gösterir.”
Enes b. Malik (RA)’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Şu dört şey sadece müminin özelliklerindendir:
1-) Susmak. Çünkü ibadetin başıdır.
2-) Alçak gönüllülük
3-) Allah’ı zikretmek
4-) Az kötülük işlemek”
Lokman Hekim’e: “Seni bu dereceye yükselten nedir?” diye sordular. Lokman da şu cevabı verdi: “Doğru konuşmak, emaneti yerine teslim etmek ve boş konuşmamak.”
Ebu Bekir Ayyaş diyor ki: “Aşağıda dört ülkenin padişahlarının birer sözünü bulacaksınız. Göreceksiniz ki, bu sözler aynı yaydan çıkmış dört ok gibi, birbirinin tıpatıp aynısıdır. Bir İran hükümdarı şöyle diyor: “Söylemediğim bir söz yüzünden pişman olmuyorum. Fakat söylediğim bir söz yüzünden pişman olduğum çoktur.” Bir Çin hükümdarı da diyor ki: “Söz ağzımdan çıkana kadar ona hâkimim. Fakat ağzımdan çıkınca o bana hâkim olur.” Bir Bizans hükümdarı da diyor ki: “Söylemediğim bir söze, söylediğim sözden daha kolay karşı koyabilirim.” Bir Hint hükümdarı da diyor ki: “Ciddiye alındığı takdirde sahibine zararı dokunan ve ciddiye alınmadığı takdirde de hiçbir yarar sağlamayan sözü söyleyene şaşarım.”
Rivayete göre Rebii b.Heysem sabah kalkar kalkmaz önüne kâğıt kalem koyar ve akşama kadar söylediği her sözü yazar, akşam olunca da söylemiş olduğu sözleri ele alarak kendini hesaba çekerdi. İşte zahitlerin tutumu böyleydi. Onlar kendilerini, dillerini tutmaya zorlar ve dünyadayken nefislerini hesaba çekerlerdi. Buna göre her Müslüman, ahirette hesaba çekilmeden önce dünyadayken kendini hesaba çekmelidir. Çünkü dünya hesaplaşması, ahiret hesaplaşmasından daha kolay olduğu gibi dünyadayken dili tutmak, ahirette pişman daha kolaydır.
Ehl-i Hikmetten bir zata göre cahiller, şu altı şeyle belli olur:
1-) Her şeye kızmak, öfkelenmek. Gerçekten cahil kimse insana, hayvana ve hoşuna gitmeyen her şeye kızar öfkelenir. Bu tutum cahilliğin alametlerindendir.
2-) Faydasız yere konuşmak. Buna göre aklı başında olan kimsenin faydasız yere konuşmaması ve gerek dünya gerekse ahireti açısından kendisine yararlı olabilecek sözler söylemesi gerekir.
3-) Malı yerinde kullanmamak. Başka bir deyimle cahil malını kendisine hiçbir sevap kazandırmayacak yerlerde harcar. Bu da bir cahillik belirtisidir.
4-) Sırrını herkese söylemek.
5-) Herkese güvenmek.
6-) Dostu ile düşmanını ayırt edememek. Başka bir deyişle, insan dostunu bilip sözünü dinlemeli ve düşmanını da tanıyıp ondan uzak durmalıdır. İnsanoğlunun başlıca düşmanı şeytan olduğuna göre onun kışkırtmalarına kapılmamalıdır.
Hz İsa (AS) der ki: “Allah’ı zikretmenin dışında kalan her söz boş, düşünmekle geçirilmeyen her suskunluk gaflet ve ibret gayesi taşımayan her bakış oyalanmadır. Sözü zikir, susuşu düşünmek ve bakışı ibret olabilenlere ne mutlu.”
Evzai’ye göre mümin az konuşur, çok iş yapar. Münafık ise çok konuşur, az iş yapar.
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Şu beş şey münafıkta bulunmaz:
1-) Dini bilgi sahibi olmak 2-) Ölçülü konuşmak 3-) Güler yüzlülük 4-) Nurlu kalp sahibi olmak 5-) Müslümanlara sevgi beslemek”
Yahya b. Eksem’e göre insanın ağzı temiz olunca, bu diğer işlerine de yansır. Buna karşılık kem sözlülük, insanın diğer davranışlarının da ölçüsü olur.
Lokman Hekim der ki: “Yavrum, kötü arkadaşla düşüp kalkan selamete eremez. Kötü yerlere girip çıkan töhmet altında kalır. Diline hâkim olmayan pişman olur.”
Hasan-ı Basri’nin anlattığına göre eskiler şöyle derdi: “Düşünceli insanın dili kalbinin arkasındadır. Düşünceli insan bir söz söylemek isteyince önce kalbine başvurur. Eğer söyleyeceği söz lehine ise söyler, eğer aleyhine ise susar. Fakat cahilin kalbi dilinin arkasında olduğu için ağzına geleni hemen söyleyiverir.”
Hz Ali (RA)’ın rivayetinde Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur: “Aklı başında olan kimse sadece şu üç şeyin peşinden koşmalıdır:
1-) Geçimini sağlamak
2-) Ahireti için kendisi ile baş başa kalmak
3-) Eşinde haz bulmak”
Hz Ali (RA)’a göre akıllı insan gündüzünü dörde ayırmalıdır:
“1-) Bir bölümünde Rabbine yalvarmalıdır.
2-) Bir bölümünde kendisi ile hesaplaşmalıdır.
3-) Bir bölümünde kendisine dini ve dünyası alanında yol gösterip öğüt verecek âlimlerle görüşmelidir.
4-) Bir bölümünde de nefsini helal ve seviyeli hazlardan pay almak üzere serbest bırakmalıdır. Aklı başında kimse durumu değerlendirmeli, zamanının ileri gelenlerini tanımalı, iffetli olmalı ve dilini tutmalıdır.”
Ehl-i Hikmetten bir zata göre yedi bin hayır vardır. Tüm bu hayırlar, her söze bin hayır düşecek şekilde şu yedi cümlede toplanmıştır:
1-)Susmak, emeksiz bir ibadettir.
2-)Susmak, takısız bir zinettir.
3-)Susmak, otoriteye dayanmayan bir heybettir.
4-)Susmak, sursuz bir kaledir.
5-)Susmak, hiç kimseden özür dilemeye hacet bırakmaz.
6-)Susmak, amelleri zapt eden meleklerin rahatıdır.
7-)Susmak, kusurların örtüsüdür. Susmak, âlimin zineti, cahilin örtüsüdür.
Yine Ehl-i Hikmetten bir zata göre insanın vücudu kalp, dil ve diğer organlar olmak üzere başlıca üçe ayrılır. Ulu Allah, bu bölümlerin her birine ayrı birer keramet, birer imtiyaz bağışlamıştır. Kalbe, kendi ululuğunu tanımak ve birliğine inanmak imtiyazını; dile, La ilahe İllallah şehadet cümlesini dile getirmek ve Kur’an okumak imtiyazını; vücudun diğer organlarına da başta namaz ve oruç olmak üzere diğer tüm ibadetlerle meşgul olma imtiyazını bağışlamıştır.
Bu arada Ulu Allah bu bölümlerin her birini ayrı birer koruyucunun gözetimine havale etmiştir. Bu meyanda kalbin koruyuculuğunu bizzat kendi uhdesine almıştır. Bu yüzden insanın kalbinden neler geçtiğini yalnız Allah bilir. Dili de özel koruyucuların gözetimine vermiştir. Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor:
إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيد ٌ :مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ:
“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın.” (KAF SURESİ – 18. AYET)
Vücudun diğer organlarını da emir ve yasakların denetimine vermiştir. Bunların sonucu olarak Allah, bu bölümlerinden her birinden ayrı birer görev, birer vefakârlık beklemektedir. Kalpten beklenen görev ve vefakârlık, imandan ayrılmamak, kıskanç olmamak, hıyanet etmemek ve hilekâr olmamaktır. Dilden beklenen görev ve vefakârlık, dedi-kodu yapmamak, yalan söylememek ve gereksiz söz söylememektir. Diğer organlardan beklenen görev ve vefakârlık ise Allah’ın emirlerine karşı gelmemek ve hiçbir Müslüman’ı rahatsız etmemektir. Kalbin görevlerini yapmayan münafık, dilin görevinden kaçınan kâfir, diğer organların görevini yerine getirmeyen de asi yani günahkâr olur.
Hasan-ı Basri’nin anlattığına göre Hz Ömer (RA) bir delikanlıya baktı ve ona şöyle dedi: “Ey delikanlı, şu üç şeyin şerrinden yani dilinin uçkurunun ve midenin şerrinden korunursan delikanlılığın şerrinden kurtulmuş olursun.”
Ebu Said el-Hudri (RA) diyor ki: “Her sabah vücudun diğer organları dile şöyle yalvarırlar: Allah aşkına doğrudan sapma. Çünkü sen doğru yolda olursan biz de doğru yolda oluruz. Fakat sen saparsan biz de saparız.”
Rivayete göre bir gün Ebu Zerr el Gıfari (RA),Kâbe’nin yanında ayağa kalkarak: “Hey, beni tanıyan tanır. Tanımayanlara söylüyorum ki, Ebu Zerr künyesi ile tanınan Cendeb b. Cenadet-ül Gıfari’yim. Sizin iyiliğinizden başka hiçbir isteği olmayan bu kardeşinizin sözüne kulak veriniz.” deyince halk etrafına toplandı. Bunun üzerine onlara şöyle seslendi: “Ey insanlar, dünyada bir yolculuğa çıkacağınız zaman, yanınıza mutlaka azık alıyorsunuz da nasıl olur da ahiret yolculuğuna azıksız çıkmak istersiniz?”
Dinleyiciler: “Ya Eba Zerr, ahiret hazırlığımız ne olmalıdır?”diye sorunca sözlerine şöyle devam etti: “Kabir yalnızlığına karşı gece karanlığında iki rekât namaz kılınız ve kıyamet günü için şiddetli sıcaklarda oruç tutunuz. Yoksullara sadaka veriniz ki zor günün azabından kurtulabilesiniz. Bunlar yanında kıyamet gününün diğer önemli vartalarına azık olsun diye hac ediniz. Toplantılarınız iki türlü olsun. Birinin gayesi dünyalık geçiminizi sağlamak, öbürünün gayesi de ahiretinizi kazanmak olsun. Üçüncü bir toplantı türü zararlıdır. Konuşmalarınız da dünyaya yararlı veya ahiretiniz için kalıcı olmak üzere iki türlü olsun. Üçüncü çeşit bir konuşma faydalı değil zararlıdır. Malınızı da ikiye ayırınız. Bir sarı lirasını ailenizin geçiminde kullanırken öbür sarı lirasını da kendi ahiretinize harcayınız. Üçüncü bir harcama yolu faydalı değil zararlıdır.”
Rivayete göre Hz İsa (AS) dedi ki: “Allah’ı zikretmenin dışında çok konuşmayınız, yoksa kalpleriniz kararır. Oysa kararan kalp, siz farkında olmaksızın, Allah’tan uzaklaşır.”
Bir sahabe der ki: “Kalbinde ağırlık, vücudunda kırgınlık ve geçiminde darlık görünce bilmelisin ki, seni ilgilendirmeyen bir konuda lüzumsuz bir söz söylemişsin.”
KAYNAK : EBUL-LEYS es-SEMERKANDİ TERCÜME : YAMAN ARIKAN