قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
“ (Rasûlüm) de ki: Yeryüzünde dolaşın da (dîni) yalanlayanların âkıbetlerinin nasıl olduğuna bir bakın!”[1]
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللَّهُ يُنْشِئُ النَّشْأَةَ الْآخِرَةَ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
(Resûlüm) de ki: Yeryüzünde dolaşın da Allâh'ın (kâinâtı) ilk olarak nasıl yarattığına ve sonra ikinci dirilişi nasıl tekrar ettiğine ibret nazarıyla bir bakın. Şüphesiz Allâh, her şeye kâdirdir.[2]
وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا
“Ve (Allah) size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâr etmiştir ki, siz onların sırtına binip üzerine yerleşince Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz:
سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ
Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz; yoksa biz buna güç yetiremezdik. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.”[3]
İbni Ömer anlatıyor: Rasulullah yolculuğa çıkarken hayvanı üzerine binip iyice yerleşince üç kere tekbir getirir sonra da şöyle dua ederdi:
سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ، وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ
“Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz; yoksa biz buna güç yetiremezdik. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.”
اَللَّهُمَّ إِنَّا نَسْأَلُكَ فِي سَفَرِنَا هَذَا البِرَّ وَالتَّقْوَى ، وَمِنَ الْعَمَلِ مَا تَرْضَى .
Ey Allahım! Biz, bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takvâ, bir de hoşnut olacağın ameller işlemeyi nasip etmeni dileriz.
اَللَّهُمَّ هَوِّنْ عَلَيْنَا سَفَرَنَا هَذَا وَاطْوِ عَنَّا بُعْدَهُ ،
Ey Allahım! Bu yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağını yakın et!
اَللَّهُمَّ أَنْتَ الصَّاحِبُ فِي السَّفَرِ ، وَالْخَلِيفَةُ فِي الْأَهْلِ.
Ey Allahım! Seferde yardımcı, geride çoluk çocuğu koruyucu sensin.
اَللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ وَعْثَاءِ السَّفَرِ ، وَكَآبَةِ الْمَنْظَرِ ، وَسُوءِ الْمُنْقَلَبِ فِي الْمَالِ وَالْأَهْلِ وَالْوَلَدِ
Ey Allahım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda, çoluk çocuğumuzda kötü haller görmekten sana sığınırım.”
Hz. Peygamber yolculuktan döndüğünde de aynı sözleri söyler ve onlara şu cümleleri de eklerdi:
آيِبُونَ تَائِبُونَ عَابِدُونَ لِرَبِّنَا حَامِدُونَ
“Biz yolculuktan dönen, tövbe eden, kulluk yapan ve Rabbimiz’e hamd eden kişileriz.”[4]
Yolcunun, âilesi, komşuları, arkadaşları ve diğer sevdiği kimselerle ve onların da yolcuyla vedâlaşması ve birbirlerine şöyle demeleri müstehaptır:
أَسْتَوْدِعُ اللهَ دِينَكَ، وَأَمَانَتَـكَ، وَخَوَاتِيـمَ عَمَلِكَ.
" Dînini, emânetini ve işinin âkibetini Allah’a emânet ediyorum."
Geride kalan da yolcuya şöyle duâ eder:
زَوَّدَكَ اللهُ التَّقْوَى، وَغَفَرَ ذَنْبَكَ، وَيَسَّرَ لَكَ الْخَيْرَ حَيْثُ مَا كُنْتَ
"Allah seni takva ile rızıklandırsın, günahını bağışlasın ve nerede olursan ol, senin için hayırlı olanını kolaylaştırsın."[5]
Rasûlullah yolculuk esnasında bir topluluktan kuşkulandığı zaman şöyle dua ederdi:
اَللَّهُمَّ إِنَّا نَجْعَلُكَ فِي نُحُورِهِمْ ، وَنَعُوذُ بِكَ مِنْ شُرُوِرِهمْ
“Allah’ım! Seni onlara karşı siper ve sığınak ediniyoruz. Onların verecekleri zarardan sana sığınıyoruz”[6]
Rasulullah buyurdu ki:
مَنْ نَزَلَ مَنْزِلًا ثُمَّ قَالَ: أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ ، لَمْ يَضُرَّهُ شَيْءٌ حَتَّى يَرْتَحِلَ مِنْ مَنْزِلِهِ ذَلِكَ
“Kim bir yerde konaklar da sonra “Yarattıklarının şerrinden Allah’ın mükemmel kelimelerine (âyet, sıfat ve isimleri) sığınırım derse, konakladığı o yerden ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar vermez.”[7]
Rasulullah yolculukta iken gece olunca şöyle derdi:
يَا أَرْضُ رَبِّي وَرَبُّكِ اللَّهُ ، أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ شَرِّكِ وشَرِّ مَا فِيكِ ،وَشَرِّ مَاخُلِقَ فِيكِ ، وَشَرِّ مَا يَدِبُّ عَلَيْكِ ، وَأَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ شَرِّ أَسَدٍ وَأَسْوَدٍ ، ومِنَ الْحَيَّةِ وَالْعَقْرَبِ ، وَمِنْ سَاكِنِ الْبَلَدِ، ومِنْ وَالِدٍ وَمَا وَلَدَ
“Ey yeryüzü! Benim Rabbim de senin Rabbin de Allah’tır. Senin ve sendekilerin şerrinden, sende yaratılanların ve üzerinde dolaşıp duranların şerrinden Allah’a sığınırım. Aslanın, büyük yılanın, (öteki) yılan ve akreplerin şerrinden, burada yaşayanların, doğuran ve doğanların şerrinden Allah’a sığınırım.”[8]
Kâ’b İbni Mâlik anlatıyor:
أَنَّ النَّبِيَّ خَرَجَ فِي غَزْوَةِ تَبُوكَ يَوْمَ الْخَمِيسِ ، وَكَانَ يُحِبُّ أَنْ يَخْرُجَ يَوْمَ الْخَمِيسِ .لَقَلَّ مَا كَانَ رَسُولُ اللَّهِ يَخْرُجُ إِلَّا فِي يَوْمِ الْخَمِيسِ
Rasulullah Tebük Gazvesi’ne perşembe günü çıktı. Zaten Hz. Peygamber genellikle perşembe günü yolculuğa çıkmayı severdi. Rasulullah’ın perşembe günü dışında yolculuğa çıktığı pek nâdirdir.[9]
Yolculuğa Perşembe Günü Çıkmanın Hikmeti:
Rasulullah’ın yolculuğa çıkış için perşembe gününü tercih etmesi, elbette sebepsiz değildir. Ancak onun bu konuda herhangi bir açıklamasına rastlayabilmiş değiliz. Bildiğimiz tek husus, kulların amellerinin pazartesi ve perşembe günleri Allah’a arz edildiği ve cennet kapılarının yine pazartesi ve perşembe günleri açıldığıdır Hz. Peygamber’in cihad için sefere çıkarken perşembe gününü tercih etmesinde bu iki özelliğin etkisi olduğu söylenebilir. Perşembe anlamına gelen yevmü’l-hamîs, aynı zamanda ordu (ceyş) demektir. Genelde ordular öncü, artçı, merkez, sağ ve sol kanatlar olmak üzere beş kısma ayrılır. Muhtemelen Hz. Peygamber, böylesi beşli bir oluşumu hayra yorarak haftanın beşinci günü olan perşembeyi yolculuk için tercih etmiş olabilir.
Daha başka bazı izahlar da yapılmış olmakla beraber, nihayet bunların birer yorum olduğu dikkatten uzak tutulmamalıdır. Önemli olan Hz. Peygamber’in davranışı ve tercihidir. Gerekçesinin tam olarak bilinmemesi Müslümanlar için hiç de önemli değildir. Çünkü Rasulullah bir şey yapıyorsa, onun mutlaka mâkul ve makbul bir sebebi vardır. Onu izlemek, bu mâkul ve makbul sebebi yakalamak demektir.
Rasulullah şöyle dua etmişti:
اَللَّهُمَّ بَارِكْ لِأُمَّتِي فِي بُكُورِهَا
“Allahım! Ümmetimin erkenciliğini bereketli kıl”
Bu hadisi rivayet eden (Sahr) diyor ki;
وَكَانَ إِذَا بَعَثَ سَرِيَّةً أَوْ جَيْشًا بَعَثَهُمْ مِنْ أَوَّلِ النَّهَارِ
Rasulullah, seriyye veya ordu gönderdiği zaman, sabahleyin erkenden gönderirdi.
Tüccardan olan Sahr da, ticaret mal ve kervanlarını sabah erkenden yola çıkarırdı. Bu sebeple malı çoğaldı, zengin oldu.[10]
Rasûlullah şöyle buyurdu ki:
عَلَيْكُمْ بِالدُّلْـجَةِ؛ فَإنَّ الْأَرْضَ تُطْوَى بِاللَّيْلِ.
"Geceleyin yolculuk yapın. Çünkü yeryüzü geceleyin dürülür (yol almakla kısalır)."[11]
Hz. Câbir anlatıyor:
كُنَّا إِذَا صَعِدْنَا كَبَّرْنَا، وَإِذَا نَزَلْنَا سَبَّحْنَا.
"Biz, Rasûlullah ile birlikte (yolculuk sırasında tepe gibi) yüksek bir yere çıktığımız zaman, ‘Allahu Ekber’, aşağı indiğimiz zaman da ‘Sübhanallah’ derdik."[12]
Rasulullah buyurdu ki:
لَوْ أَنَّ النَّاسَ يَعْلَمُونَ مِنَ الْوَحْدَةِ مَا أَعْلَمُ مَا سَارَ رَاكِبٌ بِلَيْلٍ وَحْدَهُ
“Eğer insanlar, yalnız başına yolculuk yapmakta ne sakıncalar olduğunu benim kadar bilselerdi, hiç bir binek sahibi (yolcu) gece yolculuğuna yalnız çıkmazdı.”[13]
Rasulullah buyurdu ki:
اَلرَّاكِبُ شَيْطَانٌ ، وَالرَّاكِبَانِ شَيْطَانَانِ ، والثَّلَاثَةُ رَكْبٌ
“Bir yolcu bir şeytan, iki yolcu iki şeytan sayılır. Üç yolcu ise, kâfiledir.”[14]
Rasulullah buyurdu ki:
إِذَا خَرَجَ ثَلَاثَةٌ فِي سَفَرٍ فَلْيُؤَمِّرُوا أَحَدَهُمْ
“Üç kişi yolculuğa çıkarlarsa, aralarından birini başkan seçsinler!”[15]
******
Rasulullah buyurdu ki:
وَلَا يَحِلُّ لِثَلَاثَةِ نَفَرٍ يَكُونُونَ بِأَرْضِ فَلَاةٍ إِلَّا أَمَّرُوا عَلَيْهِمْ أَحَدَهُمْ...
“…Dünyanın ücra bir köşesinde de olsa, üç kişinin, içlerinden birini kendilerine emir tayin etmeden yaşamaları doğru olmaz…”.[16]
Bir adam Hz. Ömer'in huzûrunda birini methetmişti. Hz. Ömer ona:
“O kimseyle herhangi bir ticâretiniz, alış verişiniz oldu mu?”
Hayır.
“Onunla komşuluk yaptınız mı? “
Hayır.
“Peki beraber yolculuk yaptınız mı? “
Hayır.
Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle demiştir:
O hâlde siz hiç tanımadığınız birinden bahsediyorsunuz.
Ebû Katâde anlatıyor:
كَانَ رَسُولُ اللَّهِ إِذَا كَانَ فِي سَفَرٍ ، فَعَرَّسَ بِلَيْلٍ اِضْطَجَعَ عَلَى يَمِينِهِ، وَإِذَا عَرَّسَ قُبَيْلَ الصُّبْحِ نَصَبَ ذِرَاعَهُ وَوَضَعَ رَأْسَهُ عَلَى كَفِّهِ .
Rasulullah yolculuğa çıkar da geceleyin konaklayacak olursa, sağ yanının üzerine yatardı. Sabaha karşı mola verirse, sağ dirseğini diker, (bileğini büküp) başını avucunun içine alırdı.[17]
Açıklama: Nevevî’nin de belirttiği gibi, Efendimiz’in bu hareketi uykuya dalıp da sabah namazını geçirmemek veya sabah namazının ilk vaktini kaçırmamak içindi. Zira yolculuğun verdiği yorgunluk ve seher vaktinin tatlı ve ılık havası uyuya kalmak için yeterli ortamı oluşturur.
Yolcunun, temizliğe (abdest ve boy abdestine) önem vermesi ve namazları vakitlerinde kılmaya devam etmesi gerekir. Allah Teâlâ teyemmüm, iki namazı birleştirme ve kasretme (dört rekâtlı olanı iki rekât olarak kılma) gibi şeyleri yolcuya câiz kılmıştır.
Ebû Saîd el-Hudrî anlatıyor: Hz. Peygamber ile bir yolculukta bulunuyorken devesi üzerinde bir adam çıkageldi. Sağına soluna bakınmaya başladı. Bunun üzerine Rasulullah:
مَنْ كَانَ مَعَهُ فَضْلُ ظَهْرٍ ، فَلْيَعُدْ بِهِ عَلَى مَنْ لَا ظَهْرَ لَهُ ، وَمَنْ كَانَ لَهُ فَضْلُ زَادٍ ، فَلْيَعُدْ بِهِ عَلَى مَنْ لَا زَادَ لَهُ
“Yanında fazla binek hayvanı olan, hayvanı olmayana versin. Fazla azığı olan da azığı olmayana versin!” diyerek hemen hemen her çeşit malı saydı. Öyle ki biz, hiçbir malın fazlasında, bizden hiçbirimizin hakkı olmadığı düşüncesine kapıldık.[18]
Hz. Câbir anlatıyor: Rasulullah bir gazveye çıkacağı zaman şöyle buyurdu:
يَا مَعْشَرَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ ، إِنَّ مِنْ إِخْوَانِكُمْ قَوْمًا ، لَيْسَ لَهُمْ مَالٌ ، وَلَا عَشِيرَةٌ ، فَلْيَصُمَّ أَحَدُكُمْ إِلَيْهِ الرَّجُلَيْنِ أَوِ الثَّلَاثَةَ
“Ey muhacirler ve ensar topluluğu! Malı ve akrabası olmayan kardeşleriniz vardır. Her biriniz onlardan iki veya üç kişiyi yanına alsın”
Aslında bizlerin de ancak bir kişi ile nöbetleşecek devemiz vardı. (Câbir) dedi ki, “Ben nöbetleşe binmek üzere iki (veya üç) kişi aldım. Benim de ancak onlardan biri gibi deveme nöbetleşe binme hakkım vardı.”[19]
Hz. Câbir anlatıyor:
كَانَ رَسُولُ اللَّهِ يَتَخَلَّفُ فِي الْمَسِيرِ فَيُزْجِي الضَّعِيفَ وَيُرْدِفُ وَيَدْعُو لَهُ.
Rasulullah yolculuk esnasında arkadan yürür, yürümekte güçlük çeken, kimseleri terkisine bindirir ve onlara dua ederdi.[20]
Ebû Sa’lebe el-Huşenî anlatıyor:
"İnsanlar (sahâbe) bir yerde konakladıkları zaman, dere boylarına ve dağ yollarına dağılırlardı.
Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:
إِنَّ تَفَرُّقَكُمْ فِي هَذِهِ الشِّعَابِ وَالْأَوْدِيَةِ إنَّمَا ذَلِكُمْ مِنَ الشَّيْطَانِ
Sizin bu şekilde dağ yollarına ve dere boylarına dağılmanız şeytandandır!
O günden sonra sahâbe, konakladıkları yerlerde birbirlerinden hiç ayrılmadılar."[21]
Rasulullah buyurdu ki:
اَلسَّفَرُ قِطْعةٌ مِنَ الْعَذَابِ ، يَمْنَعُ أَحَدَكُمْ طَعَامَهُ ، وشَرَابَهُ وَنَوْمَهُ ، فَإِذَا قَضَى أَحَدُكُمْ نَهْمَتَهُ مِنْ سَفَرِهِ ، فَلْيُعَجِّلْ إِلَى أَهْلِهِ
“Yolculuk bir çeşit azaptır. Doğru dürüst yiyip içmekten ve uyumaktan sizi alıkor. Herhangi biriniz işini bitirince, evine dönmekte acele etsin!.[22]
Rasulullah buyurdu ki:
إِذَا أَطَالَ أَحَدُكُمُ الْغَيْبَةَ فَلَا يَطْرُقَنَّ أَهْلَهُ لَيْلًا
“Uzun bir süre ailesinden ayrı kalan kimse, evine gece vakti ansızın gelmesin!”[23]
Ka’b b. Malik anlatıyor:
أَنَّ رَسُولَ اللهِ كَانَ لَا يَـقْدَمُ مِنْ سَفَرٍ إلَّا نَـهَارًا فِي الضُّحَى، فَإذَا قَدِمَ بَدَأَ بِالْمَسْجِدِ فَصَلَّى فِيهِ رَكْعَتَينِ، ثُمَّ جَلَسَ فِيْـهِ.
Rasûlullah kuşluk vaktinden başka bir vakitte yolculuktan dönmezdi. Yolculuktan dönünce de ilk olarak mescide uğrar, iki rekat namaz kıldıktan sonra da orada otururdu.[24]
Rasulullah buyurdu ki:
لَا يَحِلُّ لِامْرَأَةٍ تُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ تُسَافِرُ مَسِيرَةَ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ إِلَّا مَعَ ذِي مَحْرَمٍ عَلَيْهَا
“Allah’a ve ahiret gününe inanmış bir kadının, yanında, kendisiyle evlenmesi haram olan bir yakını bulunmadan bir gün-bir gecelik yolculuğa çıkması helâl değildir.”[25]
[1] Enam, 6/11.
[2] Ankebut, 29/20.
[3] Zuhruf, 43/12-14.
[4] Müslim.
[5] Tirmizi, Ebu Davud.
[6] Ebu Davud.
[7] Müslim.
[8] Ebu Davud.
[9] Buhari.
[10] Ebu Davud.
[11] Ebu Davud.
[12] Buhari.
[13] Buhari.
[14] Ebu Davud.
[15] Ebu Davud.
[16] İbn Hanbel.
[17] Müslim.
[18] Müslim.
[19] Ebu Davud.
[20] Ebu Davud.
[21] Ebu Davud.
[22] Buhari.
[23] Buhari.
[24] Buhari, Müslim.
[25] Buhari.