• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Vesvese

VESVESE

Şeytanların İnsanlara Musallat Olması

وَكَذلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِىٍّ عَدُوًّا شَيَاطينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوحَى بَعْضُهُمْ اِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ

Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.[1]

Vesvese:

Çeşitli sebeplerle insanın yaşadığı kararsızlık, şüphe ve kuruntu halidir. Bu hal, çoğu kere abdest ve guslün tamam olup olmadığı şeklinde görülmekte, elde olmayan kötü ve yanlış düşünceler şeklinde de olabilmektedir.

 

Şeytanın Cennette bulunan Âdem ve Havva nasıl vesvesede bulunduğu tarafından şöyle haber verilmiştir:

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْءَاتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَـذِهِ الشَّجَرَةِ إِلَّا أَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدِينَ

“Derken Şeytan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı (vesvesede bulundu): - Rabbiniz başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedi kalıcılardan olursunuz diye sizi bu ağaçtan menetti.”[2]

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

“Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini (fısıldadığını) biliriz. (Çünkü) biz ona şah damarından daha yakınız.”[3]

 

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ مَلِكِ النَّاسِ إِلَهِ النَّاسِ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ

De ki: Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin şerrinden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.”[4]

Nas suresinde geçen "vesvâs" kelimesi, şeytan için kullanılmıştır. İnsana vesvese veren şeytan iki türlüdür. Biri cinlerden ve diğeri de insanlardan olan şeytanlardır. Bu şeytanlar, insanların kalbinde vesveseyi meydana getirecek akıl ve fikirlerini çeler, onları kötü emeller işlemeye sevk eder. Allah yoluna gitmekten, insanlık gayesine ermekten alıkoyar. Nihayet din ve imandan çıkarır, ebedi helâke sürükler. İnsanların kalbine fısıldayıp duran, onları gaflete düşüren, her şerrin başı olan vesveseyi meydana getiren her şey, "hannâs" ve "vesvas" olarak kabul edilir.

Rasulullah buyurdular ki:

الشَّيْطَانُ جَائِمٌ عَلَى قَلْبِ ابْنِ آدَمَ. فَإذَا ذَكَرَ اللَّهَ تَعَالَى خَنَسَ، وَإذَا غَفَلَ وَسْوَسَ

"Şeytan insanoğlunun kalbinin üzerinde tünemiş vaziyette bekler. Allah'ı zikredince siner, çekilir, gaflet etse vesvese verir."[5]

 

Vesveseden Korunmak

وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ اِنَّهُ سَميعٌ عَليمٌ

Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.

اِنَّ الَّذِينَ اتَّقَوْا اِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَاِذَا هُمْ مُبْصِرُونَ

Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ı) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.[6]

 

وَقُلْ رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ

De ki: Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”[7]

 

Vesveseden Kurtulmanın Çareleri:

1-Vesvese musibete benzer, ona önem verdikçe şişer. Önem verilmezse söner.

Şeytânın amacı da zaten insanı ameli ve imanı konusunda endişeye düşürmektir. Vesvese, üzerinde durulmadığı ve dert haline getirilmediği takdirde hiçbir zarar vermez.

2- Vesvesenin mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir. Mahiyetini bilirsen, onu tanırsan gider. Vesvese, iradî olmayıp, fiiliyata da dökülmüyorsa insanı mes'ul etmez.

3- Vesvese öyle bir şeydir ki, cehalet onu davet eder, ilim onu uzaklaştırır. Tanımazsan gelir, tanırsan gider. Bu sebeple Temel Dinî Bilgilerin tam olarak bilinmesi gerekir.

Hiç şüphesiz, şeytanın verdiği vesvese insanı imandan ve ibâdetten uzaklaştırır; fert, aile ve toplumun hayatında çeşitli sıkıntıların meydana gelmesine sebep olur.

Medine çevresinde çölde yaşayan Müslümanlar, koyun ve sığır kesip etini satmak üzere şehre getiriyorlardı. Bu eti yemekten çekinen bazı Müslümanlar Hz. Muhammed'e giderek;

"Ya Rasûlallah! Bazı çöl halkı bize et getirip satıyorlar. Bunların, hayvanı keserken besmeleyi söyleyip söylemediklerini bilmiyoruz" diye sormuşlar. Bunun üzerine Hz. Muhammed şu cevabı vermiştir: "Bismillah deyiniz ve sonra bu eti yeyiniz”[8]

 

Temizlik ve İbadetteki Vesveseler

1- Abdestle İlgili Vesveseler

Bazı kişiler, abdest alırken uzuvlarının ıslanıp ıslanmadığı konusunda tereddüde düşerek “Yıkamadığım yer kaldı mı? Kalmadı mı? Azalarımı iki defa mı yıkadım, üç defa mı?” şeklinde düşünmeye başlarlar. Suyun ıslatıp ıslatmadığını veya uzuvlarını kaç defa yıkadıkları hususunda tereddüt ederler. Üç defa yıkaması gereken uzvu, beş defa yıkarlar ya da “su ulaşmadı” diye haddinden fazla su kullanırlar. Bir litre kullanması gerekirken, on litre su sarf ederler. Böylece su israfı ve zaman isrâfı ile birlikte, şeytanın vesvesesine düşerek onun maskarası olurlar. Bu hâl ilerleyince de kişide psikolojik rahatsızlık ortaya çıkar.

 

Rasulullah bazı insanların bu konuda vesveseye düşebileceklerini haber vermiştir:

إِنَّ لِلْوُضُوءِ شَيْطَانًا يُقَالَ لَهُ: وَلَهَانُ، فَاتَّقُوا وَسْوَاسَ الْمَاءِ

"Abdest (sırasın)da vesvese veren bir şeytan vardır. Adı da el-Velehân'dır. Öyleyse suyun vesvesesinden kaçının."[9]

Hadîste geçen ve “veleh” kelimesinden türetilmiş olan “Velehân”; hevâ ile aklın gitmesi, hayrete düşme mânâsına gelmektedir. Abdest alırken kişiye vesvese vererek haddinden fazla su kullandırması sebebiyle bu şeytana “Velehan” denilmiştir. Kişi, abdest alırken bu şeytanın vesvesesine kapılır ve şeytan da bu kişi ile oynamaya başlar. Dolayısıyla Rasûlullah, böyle bir şeytanın, abdest alırken vesvese verdiğini haber vermek suretiyle kişiyi aşırılığa düşmekten sakındırmıştır.

Bu konu ile ilgili şu hadîs de dikkati çekmektedir:

“Rasulullah’a bir a’râbî gelir ve abdest hakkında soru sorar. Rasûlullah da abdest azalarını üçer kere yıkayarak abdestin alınışını ona gösterir, sonra da “İşte abdest budur, kim üçten fazla yıkarsa kötü etmiş veya haddi aşmış veya zulmetmiş olur” buyurur.[10]

 

Abdestin Bozulması ile İlgili Vesveseler:

Dinimizde abdesti bozan şeyler bellidir. Kişi abdestli iken ön ve arkasından çıkan necasetler veya yellenme, vücudun her hangi bir yerinden çıkan kan, iltihap vs. şeyler abdesti bozar. Ancak bazı zaman, kişinin makadında bir hareketlenme meydana gelir ve “Acaba yellenme mi oldu?” diye tereddüt eder, abdesti konusunda şüpheye düşer, namaz kılmakta ise, namazı bırakır gider. Aslında o hareketlenme, bir yellenme değildir. Nitekim aşağıda zikredeceğimiz hadîslerde de görüleceği gibi, Hz. Rasûlüllah böyle bir hareketlenmeyi şeytanın vesvesesi olarak nitelendirmiştir.

 

Rasulullah buyurdular ki:

“Biriniz namazda iken şeytan ona gelir ve bir adamın hayvanını yumuşakça zapt ettiği gibi, o kimseyi ele geçirir, ona hâkim olunca o kişinin kalçalarının arasından, onu namazdan vazgeçirmek için, yellenme gibi, bir şey yapar. Biriniz böyle bir durumla karşılaşırsa, şüphe bırakmayacak şekilde kesin olarak bir ses duymadıkça ya da koku hissetmedikçe namazını bozmasın.”[11]

 

2-Gusül Abdesti ile İlgili Vesveseler:

Bazı kişilerde görülen bir vesvese şekli de banyoda haddinden fazla kalarak banyo yapmakla meşgul olmasıdır. Gusül abdestinin alınışı ile ilgili farklı rivayetleri değerlendirdiğimizde ve Hz. Rasûlüllah’ın gusül abdesti almasına baktığımızda şunu görürüz:

Rasûlüllah önce ellerini, sonra vücudundaki necasetleri yıkar, sonra da namaz abdesti gibi, abdest alırdı; parmaklarını suya batırarak kuru yer kalmaması için saçlarının diplerini hilâllardı; sonra başına su döker, sonra sağ omuzuna ve daha sonra da sol omuzuna üçer kere su döker, vücudunda kuru yer bırakmadan bütün bedenini yıkardı.

Yine erkeklerde özellikle de bazı gençlerde vesveseye sebep olan bir durum daha vardır ki, o da meni ile mezinin birbirinden farklı şeyler olduğunun bilinmemesidir. Zira kişi, kendisinden mezi geldiğinde, meni geldi zannı ile her mezi geldiğinde banyo yapmakta, bu kadar fazla banyo yapmakla da baş edemeyince sıkıntıya düşmektedir.

Rasûlüllah, her erkeğin mezi ifraz edebileceğini haber vermiş ve böyle bir durumla karşılaşan kişinin erkeklik uzvunu ve husyelerini yıkayarak namaz abdesti almanın yeterli olacağını bildirmiştir.[12]

 

3- İstibra ile İlgili Vesvese:

İstibra; küçük abdest bozduktan sonra idrar akıntısının kalmaması için beklemektir.

Rasûlullah; “Biriniz bevlettiğinde erkeklik uzvunu üç kere sıyırsın.” Buyurarak istibrayı tavsiye etmiştir.[13]

Taharetlendikten sonra kişi, idrar yolunda idrarın çıkma ihtimalinden iyice emin olması bakımından da başkalarının dikkatini çekmeyecek şekilde, biraz yürümek, hafifçe öksürmek, ayakları hareket ettirmek,[23] kımıldamak gibi, bazı metotlardan birisini yapabilir.

Şayet akıntı gelecek olursa tekrar taharetlenir (istinca yapar) ve abdestini alır. Şâyet, küçük abdesti bozduktan sonra, istibra yapmadan, hemen abdest alınırsa bu sakıncalı olabilir. Çünkü idrar yolundaki kalıntılar, abdest aldıktan sonra çıkarsa abdest bozulur, namaz da olmaz. Bununla birlikte elbise kirlenir ve idrar, el ayasından fazla miktarda olduğunda yine namaza engel olur. Bu bakımdan istibra yapmanın büyük önemi vardır. İdrar akıntısının kesilmesi kişiden kişiye değişebilir: Bazı kişilerde çabuk, bazı kişilerde de biraz gecikmeli olabilir.

Fakat bazı kişiler, istibra yaparken, normal şartlarda yukarıda söz konusu edilen ve kendisine en uygun olan metotlardan birini yapması yeterli olmasına rağmen, aşırılığa kaçarak idrarının kesilmediği vesvesesine kapılır ve abdestini bozduktan sonra istibra yapmak maksadıyla tuvalette ya da dışarıda uzun süre beklerler, yürürler, hatta bu yüzden de cemaatle namaz kılmayı kaçırırlar. Böyle kişilerde şâyet anormal (patolojik) bir rahatsızlık varsa idrar tahlili yaptırması ve tıbbî bir rahatsızlık tespit edildiğinde tedâvî görmeleri lazımdır.

Rasûlüllah istibradaki vesvese için;

“Cebrâil (bana) geldi ve: ‘Ey Muhammed! Abdest aldığında(avucuna biraz) su alıp (avret mahalline) serp.’ dedi’ buyurmaktadır.[14]

 

Bu şekilde su serpmenin sebebi, vesveseyi gidermek içindir ki, elbisesinde yaşlık hisseden kişi, (yaşlığın idrardan olmadığında yakîn sahibi olmak şartıyla) bu hissin su serpintisinden geldiğine hamlederek vesveseden kurtulmuş olur.

 

4-Diğer Temizlikler ile İlgili Vesveseler

Psikiyatristlerin tespitlerine göre bazı kişilerin özellikle de bazı bayanların, temizlik yapma hususunda aşırılığa vardırdıkları görülmektedir. Bu konuda psikiyatristlerin tespitlerinden bazıları şunlardır: Bazı kimselerin;

Ellerini, mikropların çıkmadığı kaygısıyla uzun süre yıkamaları,

Evlerini her gün yıkamaları,

Elleri bir şeye dokunduğunda hemen sabunlamaları,

Çorapla yere basınca o çorapla namaz kılmamaları,

Kirlenme düşüncesiyle çocuğunu kucağına almamaları ve bebeklere dokunmamaları,

Eve her hangi bir misafir geldiğinde evin kirlendiği vesvesesiyle misafir gider gitmez misâfirin bulunduğu yerleri tekrar tekrar silmeye başlamaları gibi, birçok durumlar.

 

1-Namazla İlgili Vesveseler:

Rasûlullah, namaz kılarken şeytanın kişiye verdiği bir kısım vesveseleri ve bu vesveselere karşı alınacak tedbirleri beyan etmektedir. Rasûlullah buyurdu ki:

مَنْ تَوَضَّأَ نَحْوَ وُضُوئِي هَذَا، ثُمَّ صَلَّى رَكْعَتَيْنِ لَا يُحَدِّثُ فِيهِمَا نَفْسَهُ، غَفَرَ اللَّهُ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ

“Kim, Benim şu abdestim gibi, abdest alır sonra da vesveseye düşmeden iki rekat namaz kılarsa Allah onun geçmiş günahlarını bağışlar”[15]

Rasulullah bu hadisinde, insanın namaz kılarken vesveseden kurtulmasının âdetâ imkânsız olduğuna işaret etmekte ve namazda mümkün olduğu kadar dünyevî meşgalelerden uzak durmak suretiyle namaz kılındığında küçük günahların affedileceğini beyan etmektedir.

Namazla ilgili olarak şeytanın ilka ettiği vesveseleri; namazda şaşırma, nafile nevinden çok namaz kılma ve ibadet etme, namazın kabul olup olmamasını ya da doğru yapılıpyapılmamasını düşünme gibi, birkaç kısımda değerlendirmek mümkündür.

 

Şeytanın Namazda Vesvese Vermesi

Rasulullah buyurdu ki:

إِذَا نُودِيَ لِلصَّلاَةِ أَدْبَرَ الشَّيْطَانُ، وَلَهُ ضُرَاطٌ، حَتَّى لَا يَسْمَعَ التَّأْذِينَ، فَإِذَا قَضَى النِّدَاءَ أَقْبَلَ، حَتَّى إِذَا ثُوِّبَ بِالصَّلاَةِ أَدْبَرَ

"Namaz için ezan okunduğu zaman şeytan oradan sesli sesli yellenerek uzaklaşır, ezanı duyamayacağı yere kadar kaçar. Ezan bitince geri gelir. İkamete başlanınca yine uzaklaşır,

حَتَّى إِذَا قَضَى التَّثْوِيبَ أَقْبَلَ، حَتَّى يَخْطِرَ بَيْنَ الْمَرْءِ وَنَفْسِهِ، يَقُولُ: اُذْكُرْ كَذَا، اُذْكُرْ كَذَا، لِمَا لَمْ يَكُنْ يَذْكُرُ حَتَّى يَظَلَّ الرَّجُلُ لَا يَدْرِي كَمْ صَلَّى

ikamet bitince geri dönüp kişi ile kalbinin arasına girer ve şunu hatırla, bunun düşün diye aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesvese verir. Öyle ki (buna kapılan) kişi kaç rekat kıldığını bilemeyecek hale gelir."[16]

 

Namazda şeytanın vesvesesine maruz kalan insanların alacağı tedbirleri de Rasûlallâh, şu şekilde beyan etmektedir:

 “Şüphesiz şeytan âdemoğlu ile kalbi arasına girer ve kişi kaç rekât kıldığını bilemez. Bu hal adamın başına geldiği zaman(tahiyyata) oturduğunda iki secde etsin.”[17]

******

“Biriniz namazın rekâtında şüpheye düştüğünde şüpheyi atsın ve şüphesiz bildiği rekâtı üzerine hareket etsin. Eğer namazı tamam ise, fazla kılınan rekât nafile olur. Eğer noksan kılmış ise, o rekât, namazı tamamlamak için olmuş olur. Namazın sonunda yaptığı iki secde de şeytanın burnunun toprağa sürünmesi için olmuş olur.”[18]

 

Şeytanın namazda vesvese vermesiyle kaç rekât kıldığını şaşıran kişinin başvuracağı çözümü Rasûlallâh beyan ederek, kişinin emin olduğu rekât sayısına göre -eksik ise, rekâtları tamamlamak suretiyle- selamdan önce veya sonra iki secde (sehiv secdesi) yaparak namazı bitirmesini belirtmektedir. Sehiv secdesi ile namazın eksikliği giderilmekle birlikte şeytanın burnu da yere sürtülmüş olmaktadır. Çünkü şeytan secde etmekten imtina ettiği için secdenin yapılması ona çok ağır gelmektedir. Bu bakımdan şeytana, Allah Teâlâ için secde yapılmasından daha ağır gelen bir şey yoktur.

Namazda yanılmak sadece sıradan kişilere mahsus değildir. Rasulullah'ın da namazda yanıldığı vuku bulmuş, O da sehiv secdesi yaparak namazı tamamlamıştır.

 

Abdullâh b. Mes’ûd rivâyet ediyor:

“(Bir keresinde) Rasulullah öğle namazını beş rekat kılmıştı da kendisine: ‘Namâza ziyâde mi kılındı?’ diye soruldu. Rasulullah da:

‘Bu nasıl suâldir?’ buyurdu. Sonra bir sahâbînin:

‘Namazı beş rekat kıldınız.’ demesi üzerine Rasulullah, selâm verdikten sonra (sehiv için) iki defa secde yaptı.”[19]

 

Rasûlallâh namazda şeytanın vesvesesine mâruz kalanlara onun şerrinden Allah’a sığınmayı tavsiye ettiği gibi, kendisi de mescide girdiği zaman

“Eûzü billâhi’l-Azîm ve bivechihi’l-Kerîm ve sultânihi’l-Kadîm mine’ş-şeytanirracîm.” Şeklinde duâ etmiş” ve ümmetine bu konuda da örnek olmuştur.[20]

 

2- Daha İyi İbâdet Etme Düşüncesi ile İlgili Vesvese

Şeytanın vesvesesinden biri de kişiye, daha iyi ibadet etmesi şeklinde verdiği vesvesedir. Bazı kişiler, “en güzel şekilde ibadet edeyim” düşüncesiyle ibadetlerini son derece güzel yapmaya çalışır ve” âdaplarını tam olarak yaptım mı? Güzel oldu mu?” şeklinde vesveseye kapılır, “En iyiyi yapayım” derken, âdablarındaki küçük bir noksanlıktan ve kendince en iyi şekilde olamayışından dolayı tekrar tekrar meşgul olduğu ibâdeti yapmaya çalışır. Bu tür bir hareket en iyi şekilde yapma vesvesesinden kaynaklanmaktadır. “Acaba benim yaptığım ibadetler tam oldu mu?” düşüncesine kapılan insan, böyle bir düşünce yerine “Acaba makbul oldu mu?” şeklinde düşünmekle ibadetteki noksanlığından olayı istiğfar etmelidir.

Bu hususların yanında önemli olan diğer bir husus daha bilinmeli ki, o da; “En iyi şekilde yaptım.” Şeklindeki bir düşünceyle kibre ve ucba, ameline güvenmeye sebep olan bir ibâdetten, noksanlığı ve layıkıyla yapılamadığı bilinen ve bundan dolayı da Allah’a yönelip ilticâda ve istiğfarda bulunulan bir ibâdet, daha üstün ve daha iyidir. Rasûlüllah “İstikametli olun,(ne kadar istikametli olmaya çalışsanız da) güç yetirmezsiniz ..” buyurmaktadır.[21]

 

3- Daha Çok İbadet Etme Düşüncesi ile İlgili Vesvese:

Kişiyi vesveseye düşüren şeytanın diğer bir vesvesesi de nafile nevinden ibadet etmek, yani “ ‘Daha çok ibadet edeyim’, ‘Sabahlara kadar namaz kılayım’, ‘Tesbih ve zikir çekeyim’, ‘Dua okuyayım’ gibi nafile ibadetlerle geceleri ihya edeyim” düşüncesidir. Bu hususta şu bilinmeli ki; şeytan insanı fazla nafile ibadetlerle meşgul ederek farz ibadetlerinden alıkoyar ya da farz ibadetlerini vaktinin sonuna bıraktırır veya unutturarak farz ibadetlerinin vaktini geçirttirir.

Meselâ, gecelerini fazla nafile ibadetlerle ihya eden kişi, “Biraz istirahat edeyim.” derken uykuya dalar ve birçok kere farz olan sabah namazını kaçırır.[45] Ya da nafile olan “Evrad ve ezkârımı okuyayım.” “Virdimi bitireyim.” derken farz olan ibadetleri vaktin sonuna kadar tehir eder. Ya da evrâd ve ezkârını okuyamadığı zaman öyle telaşlanır ki, farzlarındaki ihmalinden o kadar endişe duymaz.

Sıkça Görülen Diğer Vesveseler:

1-Şeytan, insanın aklına bazı pis hatıraları ve çirkin düşünceleri getirir. Kalbe “eyvah” dedirtir ve insanı ümitsizliğe düşürür. Vesveseli adam zanneder ki kalbi, Rabbine karşı edepsizlikte bulunuyor. Bundan kurtulmak için huzurdan kaçar, gaflete dalmak ister.

Çaresi: Vesvese, kalbin malı değildir: İradi olmamak kaydıyla sadece hayal etmek sorumluluk gerektirmez. İradi olmadığının delili, senin kalbinin ondan rahatsız olmasıdır.

 

Rasulullah’ın ashabından bir kısmı ona sordular:

فَسَأَلُوهُ: إِنَّا نَجِدُ فِي أَنْفُسِنَا مَا يَتَعَاظَمُ أَحَدُنَا أَنْ يَتَكَلَّمَ بِهِ،

“Bazılarımızın aklından bir kısım vesveseler geçiyor, normalde bunu söylemenin günah olacağına inanıyoruz.”

قَالَ: «وَقَدْ وَجَدْتُمُوهُ؟» قَالُوا: نَعَمْ،

Hz. Peygamber: “Gerçekten böyle bir korku duyuyor musunuz?” diye sordu. Oradakiler: Evet! deyince:

قَالَ: «ذَاكَ صَرِيحُ الْإِيمَانِ»،

“İşte bu (korku) imandan gelir (vesvese zarar vermez)” dedi.[22]

 

İbnu Mes'ud anlatıyor:

قَالوُا يَا رَسُولَ اللَّهِ: إِنَّ أَحَدَنَا لَيَجِدُ فِي نَفْسِهِ مَا ِلِاَنْ يَحْتَرِقَ حَتَّى يَصِيرَ حَمَمَةً أَوْ يَخِرَّ مِنَ السَّمَاءِ إلَى الْاَرْضِ أَحَبُّ إِلَيْهِ مِنْ أَنْ يَتَكَلَّمَ بِهِ،

Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulû, bazılarımız içinden öyle sesler işitiyor ki, onu söylemektense kömür kesilinceye kadar yanmayı veya gökten yere atılmayı tercîh eder.

قَالَ: ذَلِكَ مَحْضُ الْاِيمَانِ.

Hz. Peygamber: "Hayır bu gerçek imanın ifadesidir" cevabını verdi.[23]

 

Rasulullah buyurdu ki:

إِنَّ اللَّهَ تَجَاوَزَ لِي عَنْ أُمَّتِي مَا وَسْوَسَتْ بِهِ صُدُورُهَا، مَا لَمْ تَعْمَلْ أَوْ تَكَلَّمْ

Şüphesiz Yüce Allah, ümmetimden olan kişilerin kalbinden geçirdikleri şeyleri, söylemedikleri ve işlemedikleri takdirde affeder; günah olarak saymaz.[24]

 

2- Maâni-i mukaddesenin, suret-i mülevveseye mücavereti zarar vermez. Meselâ, sen âyât-ı İlâhiyeyi tefekkür ediyorsun. Birden, bir maraz, ya bir iştah, ya bevl gibi bir emr-i müheyyic şiddetle senin hissine dokunuyor. Elbette senin hayalin, devâ-i illet ve kaza-i hâcetin levazımatını görecek, bakacak, onlara münasip süflî suretleri nescedecek.  Bu sebeple ibadet ederken irademiz harici hayale gelen pis manzaralardan sorumlu değiliz.

3-Bazan bir mukaddes şeyi görmek, bir mülevves şeyi hatıra getirir. "Hariçte uzaklık sebebi olan zıddiyet ise, hayalde sebeb-i kurbiyettir." Bu münasebetle gelen tahattura "tedâi-yi efkâr" tabir edilir. Meselâ, sen namazda, münacatta, Kâbe karşısında, huzur-u İlâhîde iken, âyâtı tefekkürde olduğun bir halde, şu tedâi-yi efkâr, seni tutup en uzak mâlâyâniyât-ı rezileye sevk eder. Tedâi-yi efkâr saikasıyla, istemediğin pis hayalât gelip nezih efkârın içine girse, zarar vermez-meğer kasten olsa veya zarar zannıyla onunla ziyade meşgul olsa.

Vesvesenin faydalı yanı da var mıdır?

Esasen vesvese, yukarda temas ettiğimiz gibi, çok kimselerin, özellikle de hassas fıtratların mahiyetinde, âhir ömre kadar terakkilerine medar olabilecek bir zemberektir. Tıpkı saat zembereği gibi onun kalbi de vesveseyle kurulduğu sürece daimâ çalışır ve onu ileriye, daha ileriye götürür; çünkü bu sayede imtihan ve mücadele ölünceye kadar devam eder. İtikadı sağlam, ameli yerinde ve nefsini teslim almış bir mü'minde böyle bir “Cihad-ı Ekber”i yaptırtan ve ona gâzilik sevabı kazandıran kaynak, vesvesedir.

Diğer bir yönüyle de vesvese, insanı daima müteyakkız ve uyanık tutar. Mü'min, işini halletmiş olmanın ve duruma hakimiyetinin verdiği rehavet ve rahatlık içinde, uyku bilmez bir düşman olan şeytanın çukurlarından herhangi birine düşmemek için dâima tetikte bir asker gibi hep uyanık kalabilir. Hasta, hastalığından dolayı Allah (cc)'a karşı yalvarış ve yakarışa geçtiği gibi, vesveseli insan da, her vesvese emaresi karşısında “Aman ya Rabbi” der ve kendini o ifritten kurtarıp, gerilime sevkeder.. ve günahları içeri almayacak bir kalenin içine girer kurtulur. Elverir ki, işaret edeceğimiz üzere, vesveseyi büyütüp, zararlı hale getirmesin.

 

Vesvese daha çok kimlerde olur?

Vesvese, daha çok kendini can ü gönülden Din'e vermiş, dizginleri şeytanın elinden koparıp almış, Allah'a karşı ubudiyetini az çok yapan ve iman mevzûunda da terakki edip saffete ulaşan bazı müslümanlarda olur. Kalbî istidadlarıyla iç âleminde ilerleme yolunda olan, arşiye ve kavsiyeler çizerek insan-ı kâmil mertebesine doğru tırmanan mü'minler, yolun puslu noktalarında şeytanın vesvesesi ile yüz yüze gelirler. Demek ki vesvese, biraz da iman babındaki derinlik ve isti’dât’a karşı şeytanın bir kıskançlık ve reaksiyonu oluyor.

 

Şeytanın vesvese vermedeki gayesi nedir?

Şeytan inanmış, iman ve akide zaviyesinden ma'mur, ibâdetlerini yerine getiren mü'minin kalbine girip, onu küfre sevkedemez. Ve, hiçbir zaman onun kalbinde Allah (cc)'ın marifet ve muhabbetinin, Fahr-i Kâinat (sav)'in sünnetine ittiba ve iktida düşüncesinin yerini alamaz; ona ibâdetlerini terkettirme mevzuunda başarı kazanamaz. Çünkü mü'min, her şeye rağmen sürekli terakkî etmekte, Allah (cc)'a kurbiyet kazanmakta ve ruhuyla, duygularıyla, cismiyle nurdan bir helezon içinde yükselmektedir.

Bu durumda şeytan, “Hiç olmazsa son mevziinden ona taş atayım; vesvese oklarıyla kalbini bulandırmaya ve ibâdetlerindeki huzurunu bozmaya çalışayım. Belki onu meşgûl ederim; ederim de, “Hiç böyle şey olmazdı, bu da ne?” der, vesveseye sahip çıkar ve derken “Bu kadarı da çekilmez ki” deme noktasına varır” umuduyla, mü’mine vesvese oklarını göndermeğe başlar. Bu oklara ma’ruz kalan vesveseli mü’minin başka zamanlarda aklına gelmeyen şeyler, namazda aklına üşüşür. Artık ibâdetler ona zor gelmeye başlar ve -Allah (cc) korusun- sonunda hepsini bırakıverir; neticede de, zaten hedefi kendisini ibadetlerden soğutmak olan şeytanın oyuncağı haline gelir.

Hazırlayan: Mehmet ERGÜN / Vaiz

[1] Enam, 6/112.

[2] Araf, 7/20.

[3] Kaf, 50/16.

[4] Nas, 114/1-6.

[5] Buhari.

[6] Araf, 7/200-201.

[7] Müminun, 23/97-98.

[8]Tecridi Sarih, VI, 354 vd.

[9] İbn Hibban.

[10] İbn Mace.

[11] İbn Hanbel.

[12] Ebu Davud.

[13] Mecmau’z-Zevaid.

[14] Tirmizi.

[15] Buhari.

[16] Buhari.

[17] İbn Mace.

[18] Müslim, Ebu Davud.

[19] Buhari.

[20] Ebu Davud.

[21] İbn Mace, Muvatta, İbn Hanbel.

[22] Müslim.

[23] Müslim, Ebu Davud.

[24] Buhari.

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi19
Bugün Toplam337
Toplam Ziyaret5080632
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI